- Yazar: Gizem Karagüzel
- Kategori: Hikaye / Öykü
- Etiketler: Gizem Karagüzel, Gizem Karagüzel Yazıları, Fyodor Dostoyevski, Yeraltından Notlar
- Bu yazı Okuryazar’a 4 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 483
# 317
Peki ama nasıl oluyor da siz insan için sadece normal olumlu olanın... kısacası yalnız refahın, mutluluğun yararlı olduğuna böylesine kesin, kendinize büyük bir güvenle inanabiliyorsunuz? Çıkarlar konusunda mantığınız yanılıyor olamaz mı? Öyle ya, belki yalnızca mutluluğu sevmiyordur insan? Belki aynı ölçüde acıyı da seviyordur? Belki de acı da mutluluk kadar çıkarınadır?
Fyodor Dostoyevski / Yeraltından Notlar
Hayatındaki tüm insanları ayrı ayrı köşelere koydu. Sonrasında bir tek kendi kalmıştı tam ortasında, her şeyin ortasında. Böylece etrafta olan biten şeyleri daha net görebiliyordu. Bu durum biraz baş döndürücüydü, ama o kadar da katlanılmaz değildi, diğer şeylere nazaran. Olduğu yerde yere uzandı, biraz kestirmek gelmişti içinden, fakat yine aynı rüyayı göreceğini düşünerek uzaklaştı bu durumdan, endişelendiği için değil, o an buna uygun değildi yalnızca.
Rüyasında 317 nolu bir otel odasında kalıyordu, ilginç olan iki tane 317 nolu oda vardı. Bir tanesinin önünde tül gibi bir şey vardı ve sürekli uçuşuyordu, otelin içinde bilinmeyen bir esinti varmışcasına. Çıktığı zaman odadan, dönüşünde uzun süre kapıyı aramakla geçiyordu, doğru olan kapıyı, kimi zaman tülü uçuşandı, kimi zaman diğeriydi. İnsanlar gerçek hayatta oldukları gibi, rüyalarda da hata yapabilirlerdi.
Kafasına asıl takılan şey, neden sürekli aynı rüyayı gördüğüydü.
Bilinçaltı, sarmaşıklarının bir kısmını gökyüzüne doğru yol aldıran, diğer kısımları ise yüzeylerle bağını kesmeyen, keşfedilmemiş bir gezegen gibi diye mırıldandı. Derinlerde bir şey yoktu ona göre, derinler boşluktan başka bir şey değildi, merak uyandırılmaya çalışan, ama merak duyacağınız bir şey bulunmayan. Kişinin kendiyle, olmasını istediği olan kendi değil, var olan, kaçındığı kişiyi, o yüzleşmekten korktuğu, derinlere gömdüğünü sanması ne büyük aldanış, dedi.
Kendini gözlem süreci sağlıklı ilerledikçe, kendini görebildikçe, düş ile gerçeğin ayrımı berraklaşacaktı ona göre ve bu şekilde etrafındakilerinin düşünü değil de, gerçeğini yaşamaya başladıklarında hem acıyı tadacaklardı. Gerçek bunu verirdi çünkü, ama bir şeyin sonuçlanmasıyla alakalı hazzı da doğuracaktı aynı zamanda. Bugün olmasa yarın olacaktı. Yarın olmasa üç yıl sonra olacaktı. Üç yıl sonra olmasa belki yedi sene sonra, kim bilir...
Duyulması gereken her şey duyulacak, görülmesi gereken her şey istenmese de görülecekti. Göreceklerimizin ve duyumsayacaklarımızın her zaman hoşumuza gideceği düşünülmemeliydi. Bu çarpışmalar gerekliydi. Gerekli olmadığını düşünseniz de yaşayacağınız türden, diye ekledi. Karmaşık iki yol ayrımı gibi görünen düş ve gerçeklik. Ortasındaydı şimdi her şeyin, ben de bir köşedeydim artık, dedi.
Gözlerini yavaşça kapadı, yeşillikler içinde uzandığını hayal etti,
Gözlerini bir açtı, bir kapadı, her şeyden uzaktı düşüncelerinde, istediği yerdeydi.
Ama yine de ortasındaydı, iç içe geçse de her şey
Düş mutluluk verici olabilirdi, kabusun yıkıcılığı kadar
Biri olmadan dedi, diğerinin varlığına nasıl inanabilirim?
Ferahlatıcı bir sanrıyla gelen kapıyı mı seçmeli, kabul mu etmeli yoksa ikisini de korkusuzca?
İkisinden de yoksun olmak, hangi hikayeyi verebilirdi kişiye?
Hiçbir kötülüğün giremediği idealarında Platon
Sıyrılabilmiş miydi acaba, zıtlıkların esaretinden?
Gizem Karagüzel - 317
Gizem Karagüzel'in diğer yazıları da ilginizi çekebilir
Göz atmak için tıklayın
Bu sayfayı beğendiyseniz, lütfen yorum yapmayı ve çevrenizle paylaşmayı unutmayın.
Okuryazar'ı keşfedin!
Okuryazar'a üye olup, daha fazla özellikten tamamen ücretsiz olarak yararlanabilirsiniz. Dilerseniz, kendinize köşe açabilir, anlık ileti paylaşabilir, yazılar kısmında ilgilendiğiniz konularda içerikler yazabilirsiniz.
Beğen ve Yorum Yap
Bu Yazının Yorumları
Emre Bağce- 2 hafta önce
Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce
Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce