- Yazar: Okuryazar Editöryal
- Kategori: Kültür-sanat, Sinema
- Etiketler: Christopher Johnson Mccandless, Bir Dikenin Hikayesi, Jack London, Tolstoy, John Krakauer, Into The Wild, Yönetmen Sean Penn, Sean Penn, Film Eleştirisi, Film Eleştirisi Yazısı, Ulaş çağrı Koçak, Ulaş çağrı Koçak Yazıları, Sean Penn Filmleri, Film Eleştirisi Yazıları
- Bu yazı Okuryazar’a 3 yıl önce eklendi ve şu anda 1 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 1237
Bir dikenin hikayesi: C. J. McCandless
Christopher Johnson McCandless bir dikendir. Her şeyin çok güzel gittiği bir an, sinsice sokulur yanınıza ve aniden batıverir. Oturma der size, kalk o koltuktan, çünkü sen bunun için gelmedin bu dünyaya. Ne zaman nerden çıkacağı belli olmaz, birden arabanızın camından kafasını sokar ve sizinle alay etmeye başlar; ‘daha ne kadar kandıracaksın kendini, bu araba sana ve varoluşuna bir küfürdür.'
*
İnsanoğlunun doğadan kopuşu ile birlikte kendine yabancılaşması onu pek çok çıkmazın içine sürükledi. Doğanın onun için dizayn ettiği muazzam yaşama karşı gelmesi, onu güçsüz ve aciz kıldı. Doğanın dışında kendine bir hayat kurmak istemesi, doğaya ayak uydurmak yerine doğayı kendine uydurma çabası insanoğlunun sürekli zarar görmesiyle sonuçlandı. Tabi buna itiraz edenler de yok değildi, hem de hayatlarını ortaya koyarak…
1968 yılında doğan Christopher Johnson McCandless' in 24 yıllık kısacık ömrü, beklide hiçbirimizin yaşamaya cesaret edemeyeceği kadar uzundu. Şu ünlü sözde bahsi geçtiği gibi; ‘herkes ölümü tadacakta olsa, sadece bazı nefisler hayatı tadacaktır.' İşte McCandless, Pek çoğumuzun kıyısından geçemeyeceği gerçek hayatı, kısacık ömründe tatmıştı.
Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Christopher, hesabındaki 24.000 doları hayır kurumlarına bağışlayarak, eski püskü arabasına bindi ve kayıplara karıştı. Annesi ve babası ondan haber alamadı. Ülkenin en güzel okullarında okuyup iyi iş sahibi olması, dengi bir kadınla tanışıp evlenmesi, modeli yüksek bir arabayla tatillere çıkması gereken, yani kısaca hayatı toplumun kurallarına göre oynaması gereken evlatları yok olmuştu.
Christopher Johnson McCandless kayıplara karıştıktan sonra arabasını bir kumsalda terk etti ve cebindeki son parayı ateşe atarak yaktı. Artık otostop çekerek Amerika'yı dolaşmaya başlamıştı. Günler süren uzun yürüyüşler yapıyor, kano yolculuklarıyla yasak yoldan Meksika'ya giriyor, toprağı ve yeşili hissediyor, kısaca, kendini ait hissettiği doğaya merhaba diyordu.
Sisteme karşı kendi başkaldırısının sınavını vermeye başlayan Christopher bu gezisini sadece aylaklık etmek, gezgin olmakve maceraperestliğe soyunmak adına yapmıyordu. Onu bu sınava zorlayan okumalar yapmış, başta Jack London olmak üzere Tolstoy gibi pek çok düşünürden etkilenmişti.
Sınavının en zorlu ve ona göre en yüce noktası Alaska'ya ulaşmak ve kendini orada sınamaktı. Alaska'ya ulaştığında, doğanın beklide en acımasız olduğu bu coğrafya da onun kendini koruyabileceği yeterli materyali de yoktu. Sadece ve sadece terk edilmiş olarak bulduğu ve kendisine barınak edindiği bir hurda otobüs enkazı dışında. Burada çok zorlu bir mücadeleye girişmiş, açlık başta olmak üzere çetin soğukla mücadele etmiş ve 6 ay gibi uzun bir süre direnebilmeyi başarmıştı. Dördüncü aydan sonra geri dönmek için bir denemede bulunmuş, ancak doğanın acımasızlığı ve sürprizleri onu orada kalmaya mecbur kılmıştı.
Geri dönmek istemesi onun için bir yenilgi değildi, ancak dönmeyi başarsaydı düzene karışıp, toplumun kurallarına uyan sıradan bir yaşam sürmeyeceğinin garantisini de kimse veremez.
Christopher Johnson 19 Ağustos günü açlıktan yemek zorunda kaldığı ve zehirli olduğunu bilmediği bitki tohumlarından zehirlenerek, hayatı tadanlardan biri olarak bu dünyaya veda etti. Cesedi on sekiz gün sonra bir grup avcı tarafından hurda otobüsteki yatağında bulundu. Vasiyeti doğrultusunda yakıldı ve külleri kardeşi tarafından Alaska'nın dört bir köşesine savruldu.
McCandless kendi hayatına sahip çıkmış ve hayatındaki kuralları kendi koymuştu. Bu kurallar çerçevesinde yaşamaktan mutlu olmuştu. Uzun bir ömür yaşayarak kendine yabancı kalmaktan, devasa betonlar arasına sıkışıp kaybolmaktansa, kısa ama gerçekten yaşamış olarak Alaska'nın bilmediği bir yerinde ölmeyi tercih etti. Ölmeden önce bir kitap sayfasına şöyle yazmıştı; ‘'Mutlu bir hayat yaşadım ve bu yüzden tanrıya müteşekkirim.''
*
John Krakauer adlı yazarın 1966 yılında yazdığı ‘'Into The Wild'' adlı kitap, 6 aya yakın bir süre vahşi doğada tek başına, çok az miktarda patates tohumu ve az miktarda pirinçle, pusulasız ve haritasız olarak yaşamayı başarmış Christopher Johnson McCandless adında bir gencin hayatını anlatır. Kurgu olmayan ve yaşanmış bir hayat hikayesine dayanan bu kitap, 2007 yılında aynı adla sinemaya uyarlandı. Filmin Yönetmeni Sean Penn'dır. Film en iyi kurgu ve en iyi yardımcı erkek oyuncu dallarında Oscar'a aday gösterilmiştir.
Yazan: Ulaş Çağrı Koçak
Etiketler: Film eleştirisi yazısı, Ulaş Çağrı Koçak, Ulaş Çağrı Koçak yazıları, Christopher Johnson Mccandless, Bir Dikenin Hikayesi, Jack London, Tolstoy, John Krakauer, Into the wild, Yönetmen Sean Penn, Sean Penn, Sean Penn Filmleri, Film eleştirisi, Film eleştirisi yazıları
Beğen ve Yorum Yap
Bu Yazının Yorumları
- Demet SONGURTEKİN Bu filmi izledim, oldukça etkileyici. McChandless derin bir düzen eleştirisi yapıyor. Yüreğinin derinlerinde aynı isyanı barındıranlar beri gelsin ?
Emre Bağce- 2 hafta önce
Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce
Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce