Okuryazar / Dergi / Faziletlere benzeyen reziletler yazısını görüntülemektesiniz.
  • Yazar: Okuryazar Editöryal
  • Kategori: Deneme
  • Etiketler:
  • Bu yazı Okuryazar’a 4 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 305
0 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Faziletlere benzeyen reziletler

Faziletlere benzeyen reziletler

[Kınalızâde Ali Efendi Ahlâk-i Alâ'i adlı eserinde, ahlak ilmi, aile ahlakı ve devlet ahlakının inceliklerine eremeyenlerin hakiki olgunluğu elde edemeyerek, saadet ve marifete ulaşamayacaklarını söyler. Ahlak ilmini ele aldığı birinci kitabında, faziletlerin asıllarının hikmet, iffet, şecaat (yiğitlik) ve adalet olmak üzere dört huydan meydana geldiğini belirtir. Reziletlerin ise bu dört faziletin zıddı olan cehalet, iffetsizlik, korkaklık ve zulüm olduğunu belirtir.]   Faziletler ve reziletler, asılları olan cinsleri ve bu cinsler altındaki nev'îleriyle meydana çıktı. Bazı rezîletler vardır ki, faziletlere benzerler. Basiretten mahrum nice kimseler vardır ki, yanlış ve eksik ölçeğe sahip olduklarından dolayı fazilet pazarındaki cevherlerden halis altını sahtesinden ayırt edemezler. Değerli bir cevherin kıymetine gerekli teşhisi koyamazlar. Rezîletleri fazilet, adi huyları güzel ahlâk zannederler. Bunun için ahlâk ilmini bilen kimselerin huyların arasındaki çirkin olanlarını da bilmesi, faziletten ayırt etmekte ihtisas sahibi olması lâzımdır. Aşağılatıcı şeyleri yükseltici huylardan ayırabilmelidir. Hikmet faziletinin benzeri: Bazı insanlar aklî ilimlerin prensipleri ve fenne dair ıstılahların bir kısmını insanların ağzından ve kitap sayfalarından alıp münakaşa yoluyla ulema meclislerine girerler. Meclis ve mahfillerde ferasetten ve manevî nurdan nasipsiz olanlar son derece öyle kişileri garip bir hayretle: “Filân kimsenin aklı mükemmel, bilgisi hesapsız ve her konudan haberdardır, her meseleyi, ayırt edip, tayin etmeye kabiliyeti vardır” derler. Hâlbuki muhtemeldir ki, o kimse hakiki ilmin meselelerinin tahkikine ulaşamaz. İzahları kalbe güven vermez. İlim ve marifetin meydana getirdiği yakın gerçeği aksettirmez. Bu sebepten faziletin hülâsasını büyük bilginlerin tahkikatına şüphe getirmek, hakikatin esaslarını lekelemek durumuna düşerler. Hikmet fazileti nefsani bir iştir. Eser ve neticeleri hislerden gizlidir. Bunun için insanların çoğu bu konuda temyizden âcizdir. Bundan dolayı bu zamandaki ilmin ortakları çoğunlukla kemâl ve fazilet elbisesinden soyunmuş, cehalet ve rezîlet ile hastadır. Ne himmet kuşları semanın tabakalarında uçucu, ne de dilleri hikmet dairesinde dönücüdür. İffet faziletinin benzeri: İhlâs sahiplerinin kıyafetine bürünüp, çirkin amellerle zahitlerin mertebelerinde görünmek isteyen kimselerin yaptıkları gibi. Bunlar nefsin isteklerinden ve tabiî lezzetlerden kaçınırlar. Tâ ki tahru ve zühd ile meşhur ve halk arasında velâyet ve kerametle anılsınlar. Bu fiillerle Emirlerin, Sultan ve Vaizlerin, itibar sahiplerinin sermayedarların yanında sözü geçerli, şefaati makbul olsun diye... Bunların yanında mükâfata konmak, zenginlerin adak ve sadakalarına malik olmak için... Bedenleri görünüşte riyazatla solgun... Ama nefs-i emmâreleri avam arasında kendisine el etek öptürmek, nam ve şöhrete ulaşmak suretiyle canlı ve semizdir. Böyleleri Allah katında kaybetmiş ve hain, insanlar yanında ise güvenilir ve emin olurlar. Bazıları da ağır ve ucuz yiyecekleri itiyat edinip kendilerini leziz yiyeceklerden uzak tutarlar. Yine bazıları malının çoğalması için az bir gıda ile yetinip zahitlik taslarlar. Kanaatkâr ve afîf olduklarını ima ederler. Bu gibilerin hepsi iffet faziletinden soyunmuşlardır. Kendi kendilerini zahit ve afîf zannetmeleri fasit ve bâtıldır. Sefa faziletinin benzeri: Bazı düşükler ve fâsıklar malın azalması zahmetine müptela olmadığından dolayı kendisine kalmış zengin bir mirası gereksiz yerlere infak ve sarf ederler. Aklen ve naklen iyi görülmeyen yerlere bezi ve îsar ederler. Bazıları böylelerini mürüvvetli ve cömert sanırlar. Hâlbuki böylelerinde cömertlikten ve mürüvvetten hiçbir eser yoktur. Hükema demişlerdir ki: “Mal toplamak yüksek bir dağın üstüne taş çıkarmak gibidir. Harcamak ise ağır taşı yüksek dağdan aşağıya indirmek gibidir. Apaçıktır ki, ağır taşı dağın üstüne çıkarmak için bütün kuvveti zorlamak lâzımdır. Ama o taşı aşağıya indirmek için bir çocuğun kuvveti bile yeter”. Nice kimse malsız kalınca olgunluğunu kaybeder. Nice kimse fakirlik mihneti ile küfür nikbetine yuvarlanır. Malı iyi bir yolla kazanıp toplamak zordur. Helale sarf edip kanaat dairesinde hareket etmek nadirdir. Belki pek zordur. Zîra helâl yürüyorsa, haram sel gibi akıyor. O halde malı sarf etmekte selâvet memduh, israf ise meznundur. Hakikatte sahî (cömert) o kimsedir ki, malı harcamaktan gayesi kendisini buhl (cimrilik)den kurtarıp, cömertliği kazanmak olup; dünyevî bir maksat ve çirkin bir istekle bağlı olmamalı. Şecaat (yiğitlik) faziletinin benzeri: Öyle kimseler vardır ki, şecaat faziletinden maksatları nefsinin cevherini şecaat faziletiyle süsleyip, korkaklık ve tehevvürden (öfke) uzaklaşmak değil; tehlikelere karşı atılmaktan korku verici durumlarda cesaret göstermekten gayeleri mal tahsil edip, parasını çoğaltmak, mansıb ve makamında terakki etmektir. Hatta insanlardan bazı reziller vardır ki, haram malı elde etmek için Müslümanların yollarını keserler, büyük baş hayvanları ve koyun sürülerini yağmalayıp, evlere hücum ederler bu sahalarda çeşitli tehlikelere atılırlar, da bunlardan birisi yakalanıp suale çekilirse, çeşitli eziyete tahammül etmek suretiyle arkadaşlarını ele vermemeyi meziyet ve şecaat hayâl ederler. Halbuki bu türlü şerli kişilerde nasıl şecaat olur? Şecaat ancak şu türlü kişide bulunur: Atılganlığı, cesareti aklın yolunda câri, isteği basit şeylerden sıyrılıp hayır cihatine sârî, nefsin cevherini yüksek şecaatle süslemek ve Allah Teâlâ'nın katında zatının saadet mertebesini yükseltmektir. Faziletin bir üslûbu, kendisini doğuran şartları vardır. Meselâ: Bir kimse tam silahlanıp, güçlü kuvvetli bir şekilde hazır iken zayıf ve silahsız bir kimse ile cenk edip ona galip gelmeyi kastederse, bu ortam fazilet üslûbunu doğurmaz. Şeci' (yiğit) kimse ve hakiki üslûp o kimsedir ki şecaate dayalı fiiller ondan sarih akıl ve sahîh fikrin davetiyle, tespit ettiği lüzumla sadır olur. Şecaat sıfatından gayesi çirkin bir dünyevî istek olmayıp, ruhunun cevherinde şecaat faziletini dikmek rezîlet olan korkaklık ve tehevvürden uzaklaşmaktır. Bu tarzda cesur olan kimsenin kabîh (çirkin) bir işten sakınması, ömrün bitmesinden, hayatın sona ermesinden daha önemli olur. Böylesinin yanında güzel bir ölüm pis bir hayattan daha üstündür. İyi bir isim ve iyi bir övgü üzerine öldürülmesi, alçakça yaşamaktan daha faziletlidir. Özellikle dini himaye ve dini vikaye için nefsini bezi ve ruhunu isar etmiş feda etmiş ola! Aklı başında olan kişi bilir ki kaçmak hayata sebep, tahammül ve kararlı olmak da ölüme sebep değildir. İnsanın eceli müsemma ve takdir edilmiş olan vadeden evvel ya da sona kalması mümkün değildir. Lâyıktır ki firar helâk, sebat ise zafer ve şeref getire! Muâviyeden naklolunur: Cenk saflarında firara niyetlenmiştim. Şairin şu mısralarını hatırladım da bundan vazgeçtim: “Cenkte yararlı olduğum himmetim, ağır paha ile satın aldığım medh ve sena, beni bırakmadı ki firar edeyim? Nefs cenkte muzdarîb olursa ona derim ki: Sabreyle! Yerinde karar kıl! Ya zafer bulup övülesin. Ya da helâk olup istarahat bulasın”. Ve bana zafer yüzünü gösterdi. Firar eden kişi acaba mutlu bir hayat sürecek mi? Şu birkaç günlük ömürde meclislerde, mahfillerde, emsal arasında kınanmak ve ayıplanmak suretiyle ezilip duracak. Şu halde böyle kimselerin sabra, sebata gayret edip himmet ve gayretlerini şecaatla bilemeleri lâzım. Ecel değişmez. Kazaya razı olmak, Allah'tan gelene teslim olmak ve ona tevekkül etmek şecaat sahibinin şiarındandır. Anlaşıldı ki, insan mücerret tehlikelere atılmakla şecaat sahibi olmaz. Bazıları dağları, taşlan, deryaların dalgalarını aşmakla münasip mahal ve şecaat ortamı doğmadığından nefislerini telef ederler. Böylelerinin birtakım tehlikelere atılışı kendilerinin cesur, bahadır ve kahraman olmayışlarını gizlemek ve kendi gibi sefihlerin “Sen şu işi yapamazsın” dediklerini reddetmek içindir. Bunun gibilerin gayesi, çirkin birtakım dünyevi maksatlardır. Bunlar zahmet havanına faydasız, inerler, fazilet olan şecaat mahallinden uzaktadırlar. Mal toplamak, ganimete konmak gibi hırslarla hareket ederler. Ve günün birinde bir düşman saldırısı onun bu yalancı şecaatini elinden alıverir. Haddizatında bunlar şiddetli bir korkaklık hastalığına yakalanmışlardır. Şöyle yalancı bir vehme kapılırlar! Müptela oldukları elemden ölüm ile kurtulabilirler. Gayet cahil olduklarından habersizlerdir ki, bu suretle şiddetli elemlere, en zor mihnetlere düşüyorlar. Adalet faziletinin benzeri: Bunun benzeri iffet faziletinin benzeri gibidir. Çünkü hakiki adaletten nasipsiz riyakâr kişiler halk arasında kendilerini adalet, salâh erbabı ve ehl-i takvâ elbisesine bürünüp, sitayişle bahsettirirler. Hakiki adalet nefsin kuvvetlerinin itidal üzere mazbut yalnız ve topluluk arasındaki davranışları akıl ve şer' üzere olmakla merbuttur. Zahir batına muvafık, yalnızlık kalabalığa mutabık olmayınca itidaldeyim zanneden hastadır, bu tarzda saadetten bahseden şekavete düşer. Faziletlere benzeyen reziletler Özlü sözler Altın tavsiyeler Öğütler Altın öğütler, Nasihatler Faziletlere benzeyen reziletler Kınalızade Ali efendi Anlamlı Sözler, Tavsiyeler
Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)

Bu Yazının Yorumları

Şu yazılar da ilginizi çekebilir

Son Yorumlar

Emre Bağce- 2 hafta önce

Çok güzel ezgilerimiz var, toplum olarak gençlerimi...Tükenmek Bilmiyor Kara Günlerim...

Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce

Mimarinin dehası demek Bruna Taut için daha doğru b...İnsanî mimarinin İstanbullu ust...

Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce

İnsanoğlunun hırsının sınır tanımazlığı. En büyük o...Dünyada Yüksek Bina Yarışı
Daha Fazlasını Gör