Okuryazar / Dergi / Flora yazısını görüntülemektesiniz.
1 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Flora

Flora

Kolayca tanımlanmayı asla istemem. İnsanların zihninde akışkan ve algılanmayan bir şey olarak dalgalanmayı, gerçek bir kişi olmaktansa şeffaf ve aynı zamanda çelişkili bir biçimde parıldayan bir yaratık olmayı tercih ederim.

Kafka / Yalnızlık Bir Uçurumdur


Bana, sen sevmek nedir bilmiyorsun hiç dedi, bunun ne demek olduğuna dair bir fikrin yok dedi. Bundan bahsederken bir ilişkiye dair konuşmuştu. Aslında hangi türden sevgi üzerine konuşuyor olursa olsun, bunun pek bir önemi de yoktu. Bana kendi gözlemine dayalı düşüncesinden bahsetmesi fena bir şey değildi onun için, ama kendisinin çözmüş olması gereken bir şey olması gerektiği de kesindi.

İnsanın gözlemini yaptığı kişilere veya diğer şeylere yönelik durumlara yorum yapabilmesi için illaki çözmüş olması mı gerekir derseniz hayır gerekmez, çünkü bu durum sürekli değişebilir bir durumdur ama yine de bir yerde çözmüş olması gerekiyordu en azından o ana değin yorum yapabilmesi için.

Evet, ilişkiye dair konuşacak olursa bir şey yakalamış olabileceği doğruydu. Bilmek için deneyimlemek gerekiyordu. Bana bu yaşıma kadar herhangi bir yanımdan bana değmeyen, değmemiş olan bulaşmayan bir duyguydu. O türden sevmemi gerektirecek birine rastlamamıştım. Gereklilik kısmına takılabilirsiniz. Bu da bir nevi gereklilikten öte doğan bir şeydi. Böyle ifade edildiğinde tekniksel bir şey gibi geliyor biraz farkındayım ama işin kökü farklıydı.

Aksine her türlü maddi arzuların ötesinde kişinin var oluşu sevme ve sevilme ihtiyacından doğuyordu. Yalnızlığı seven biri dahi beşinci günün şafağında öyle ya da böyle birinin gelmesini bekliyordu her ne kadar kendi gitmese dahi. İnsanlar hareket etmeden öylece bir şeylerin olmasını severlerdi çünkü. Çaba gerektiren şeyler çok iç açıcı gelmiyordu, yorucu geliyordu daha çok. Çaba gösterdikten sonra bir sonuç beklemekse olay. Orada yine yanlış giden bir şeyler vardı. Sizin için bu çabanın geri tepmesi yani sonuçtan hoşnut kalmamanız bu eylemi yapamıyor ya da yaşayamıyor olmanız anlamına gelmiyordu.

Ama dedik ya işte beklentiler, insanlar hep iyi sonuçlar almayı bekliyordu. Gerçi bu iyi veya kötüye dair bakış açınızla da ilintiliydi. Kötü sonuçlar kişiye boş geliyordu, anlamsız işte; onlar için yorucu olan buydu.

Öylece sevebiliyor olmak yetmiyordu yani, bu geneli iyi hissettirmiyordu. Yani kişi sevme olgusundan çok olayın sonucundaydı, sonra da takıldığı kısım bunu bilip bilmeme kısmıydı. Ve birini sevmekten bahsediyorsa kişi, sadece bir insana dair olan olamazdı, diğer canlılara olan tavrında da yatıyordu bu bilme eylemi bana kalırsa, bir bitkiyi ve var olan sadece evcil diye nitelendirdiği canlılara karşıysa sevgi dediği şey, çünkü evcilleşmiş olması ona el sürebileceği anlamına gelir, sevgiden kastı ona dokunabilmekse şayet o kişinin bundan bahsetmeye hakkı yoktu, bahsediyorsa da bir şey bildiği yoktu.

Hayatımda, bir şeyi ne tam olarak basite indirgemeyi seviyordum ne de tanrısallaştırmayı. Bu konu eksik puzzle parçasını yerine oturtmanızla alakalı bir şey değildi, elinizde bulunan parçalar, ne kadar bütünü oluşturmayı beklese de bitirdiğinizde o kadar da anlamlı gelmeyebilirdi. Tüm bu şekiller, renkler ve onları oluşturan parçalar, sonuca doğru iştah kabartan, fakat gerçekte yoksun bir şeyi, parçalar tamamlanmış olsa dahi bana boş gelen bir şeyi sevmeyi beklemediğim kesindi. Bu güne dek tanıdıklarımın hepsi aynıydı, farklı görünüyorlardı ama rahatsız edici şekilde aynılardı, bu onları kategorileştirmek değildi, içsel olarak değildi yani. İlgimi çeken benzer olanın dışında olandı, farklılık görünüşle alakalı değildi benim için çünkü, tavırla alakalıydı daha çok ve benzer olan pek çok şeyden, kişilerin birbirlerine benzeme kaygılardan nefret ediyordum. Benzer olmaya çalışan karakterlerden hoşlanmadığım gibi oluşturdukları benzer sevgi tutumundan ve yaşadıkları ilişkilerden de haz etmiyordum. Kişi sevme eylemini zorunlulukla bağdaştırdığında hiçbir şey elde edemiyordu, elde ettiğini sanıyorsa da, tekniksel olan tutum bu olsa gerekti, olayı genel geçer yorumlarla kısırlaştırmaktan öteye geçmeyen durum. Boşluk size boşluğu verir, gerçeği vermez, benzer olanı verir, nihayetinde düşünüldüğünde boşluk boşluktur, öyle değil mi?

İşleyiş olması gerektiği şekilde sürmeliydi, bitkilerin ve çiçeklerin canlılığı ve yeşermesinin ihtiyaç duyduğu Flora gibi, hem bir mitostan beslenerek hem de onu yok sayarak. Tam bir başlangıç ve son beklemeksizin.

Gizem Karagüzel - Flora


ok-isareti4-300.png Gizem Karagüzel'in diğer yazıları da ilginizi çekebilir
      Göz atmak için tıklayın


Bu sayfayı beğendiyseniz, lütfen yorum yapmayı ve çevrenizle paylaşmayı unutmayın.


ok-isareti4-300.png Okuryazar'ı keşfedin!

Okuryazar'a üye olup, daha fazla özellikten tamamen ücretsiz olarak yararlanabilirsiniz. Dilerseniz, kendinize köşe açabilir, anlık ileti paylaşabilir, yazılar kısmında ilgilendiğiniz konularda içerikler yazabilirsiniz.

Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
Gizem Karagüzel imzasında diyor ki;

Gizem Karagüzel Profili Gizem Karagüzel ait Tüm Yazıları

Bu Yazının Yorumları

Şu yazılar da ilginizi çekebilir

Son Yorumlar

Mustafa Atagün- 1 hafta önce

İmzalayanların uymadığı bir beyanname!İnsan Hakları Evrensel Beyannam...

Emre Bağce- 1 ay önce

Çok güzel ezgilerimiz var, toplum olarak gençlerimi...Tükenmek Bilmiyor Kara Günlerim...

Hasan Aybars Arslan- 2 ay önce

Mimarinin dehası demek Bruna Taut için daha doğru b...İnsanî mimarinin İstanbullu ust...
Daha Fazlasını Gör