Birçok sosyal bilimciye göre, 20. yüzyıl, ‘ideolojiler yüzyılı' olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Temelini önceki yüzyıllardan almış birçok ekonomi–politik fikir bu yüzyılda sistematik hale gelmiştir.İdeolojiler zihinleri bölmüştür. Benimsenen fikriyatın dışında olan her bir düşünce “hasım” olarak telakki edilmiş ve toplumların bilinçaltına bu imaj yerleştirilmeye çalışılmıştır. Literatürde, “iki kutuplu dünya sistemi” olarak geçen dönem, sadece devletlerin iki ayrı blokta yer alması durumunu değil, aynı zamanda insanların zihinlerinde de bir tercih yapma zorunluluğunu doğurmuştur. Soğuk Savaş döneminde, toplumlar siyah ve beyaz olarak bölünmüş ve gri tonlar uzun süre tanımsız kalmıştır. O dönemde doğan, büyüyen neslin bütünüyle bu dışlayıcı ayrılığı ortadan kaldırabildiğini söylemek güç. Bunun en açık misallerini 21. yüzyılın temel konularından birini teşkil eden kimlik tartışmalarında görmek mümkün. Post–modernizmin etkisi ile daha karmaşık, belirsiz ve kırılgan bir hal alan kimlik kavramının, içinde bulunduğumuz yüzyılın şekillenmesinde temel etkenlerden biri olacağı bekleniyor. Elbette ki, ümit edilen şey, ortaya konan kimlik tanımlamalarının mümkün olduğu ölçüde kapsayıcı olması ve tahammülsüzlük üzerine inşa edilmemesidir. Gel gelelim, bilinçaltında iz bırakan, Soğuk Savaş dönemi mahsulü fikirler, bu ümidin gerçekleşebilmesini engelliyor. Her ne kadar, ‘90 sonrası nesil, grinin farkında olsa da, hayatı kutuplaşma üzerinden yorumlayan fikirler mevcudiyetini devam ettirmekte ve kimlik tartışmalarında maalesef, dışlayıcılık ön plana çıkmaktadır. Henüz, 21. yüzyıla adım atamadık. Burası muhakkak. Çünkü hâlâ 20. yüzyıl söylemleri ile bir şeyleri idame ettirmeye çalışıyoruz. Oysa bu yüzyılın, çok daha bütünleştirici ve kapsayıcı söylemlere ihtiyacı var. Bunun gerçekleşebilmesi için ise,Cemil Meriç'in ifadesi ile idrakimize giydirilen deli gömleklerinden kurtulmak gerekiyor. İdeolojiler İdrakimize giydirilen deli gömlekleri Samet Zenginoğlu