- Yazar: Okuryazar Editöryal
- Kategori: Deneme
- Etiketler:
- Bu yazı Okuryazar’a 4 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 469
Kilit ve hayata dair anahtar
Hayatın kendisi sevgidir, paylaşmaktır.
Bir solukluk molada
Dostunun hatırını sormak için
Bir diyardan öbürüne ulaşmaktır.
Türk Dil Kurumu'nun Büyük Türkçe Sözlüğü'ne göz attığımızda, anahtar, kilit ve kapıya dair getirilen açıklama kısaca şu şekildedir:
Anahtar: Kilidi açıp kapayan madensel araç.
Kilit: Anahtar, düğme gibi takılıp çıkarılabilen bir parça yardımıyla çalışan kapatma aleti.
Kapı: Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı. Bu açıklıktaki açılıp kapanan kanat.
Kapıların kilitleri sökülmüş
Bu şehrin kapıları açık
Kilitleri sökülmüş
İnsanları gülüyor
Yürekleri barışık.
Hayat böyledir
Biraz acı biraz sevinç ve keder
Ama en çok özlem ve gurbet olunca hüzünlü olur insan!
Kilit vurmayın yüreklerinize
Uzanan elleri
Sunulan sevgileri
Bırakın içeri girsin
Birileri anahtarsız
Kalpleri
Açan anahtar
Her zaman ve her yerde sevgidir
Yeter ki siz
yüreğinizdeki kapıların sökün kilitlerini
ve denize atın anahtarlarını...
Sevgi Anahtardır!
Doğaya bakıldığında hayatın kapısı sevgi ile aralanıyor. Canlıların dünyaya gözlerini açtıkları ilk anlara bir bakın, ana sevgisinin bütün canlılarda ortak bir duygu olduğu görülecektir. Bütün kapıların üzerinde açılmayı engellemek üzere bir takım mekanizmaları bulunmaktadır. Kısaca güvenlik sistemi olarak ilk haliyle ‘kilit' bu işlevi görmektedir. Bugün bu teknolojinin elektronik ‘göz' olarak toplumsal yaşamda yerini aldığını görmekteyiz. Ya görünmeyen ve kalplerde taşınan kilitler! İnsan vardır kalbi insana kilitli, insan vardır kalbi imana kilitli, insan vardır kalbi sevgiye kilitli... Ayrıca “hizmet kapısı” gibi “gönül kapısı” ve bekleyenleri vardır. Ya kapı önünden ayrılmayanlar, yağlı kapı bulduk diyenler. Kapıdan kovulanlar. Bir de “dillerine kilit vuranlar” vardır.
“Ben kilitten seslenen bir kapı anahtarı gibiyim sanki.
Sanır mısın ki benim sözüm sadece bir sözdür.”
Mevlana
Biliriz de bilmeyiz
Hayatı sevgisiz, dostsuz
ve paylaşmaktan uzak
yaşayarak
ömrünü
mal ile mülk arasında
bir bileyi taşına verenler
bu dünya bir solukluk bir durak
bilmez misiniz
ey insanlar.
Ömür biter
Her yolun da bir sonu vardır.
Bu hayatı yaşarsan
Kamili insan gibi
bir adın
bir de okunan hayır duadır
ardında kalan.
Yaşamak mutluluktur!
İnsan hayata her sabah yeniden doğar, her yeni gün yeni bir hayat ve yeni bir insandır. Ancak biz hayatı kendimiz üretebildiğimiz kadar “kendi hayatımızı” yaşarız. Yaşadışımız hayat ürettiğimiz kadar bizim, üretemediğimiz kadar da başkasının hayatıdır. İnsana hizmet ettiği sürece sistemlerin işlevi insanların kendi hayatını üretmelerininin olanaklarını sağlamaktır. Örneğin eğitim sistemi… Ne kadar birbirinden farklı politikalar denense de bir türlü herkesin memnun kalacağı bir sonuç çıkmıyor. Neden acaba? Çünkü eğitim insanların üretimine katkı sağlamak üzere işlev görecek biçimde yapılandırılmıyor. Nasıl iyi insan olunur, nasıl doğru düşünülür, nasıl demokrat birey olunur soruları birilerinin ideolojik tercih ve değerlerine göre konumlandırılmaktan çıkarılıp insan özgür ve serbest bırakılırsa, insan iyi-kötü, değerli-değersiz, demokratik-totaliter vb. seçim ve tercihleri arasından kendisi değer oluşturma yetkinliğine ulaşacaktır. Bu yetki kendisinde ise, kendisi “özgür birey” olacak, sistemde toplanmışsa statükonun hizmetinde sistem için yaşayan, üreten, düşünen bir “unsur”a indirgenecektir. Bireylerin imal edildiği eğitim sistemlerinde, üretilen toplumlar rejim bakımından bir gün uyanacak “tehlike” veya statükonun kendini bir başka forma dönüştürmesinde yararlanabileceği bir “potansiyel kaynak” olarak görülür ve bu kalıba uygun alışkanlıklar kazanırlar. Sistemler eğitim yolu ile insanı hayata kilitleyebilir, insanı hayata açabilir, yani eğitim sistemi insanın hayatla olan ilişkisinde “kilit” ya da “anahtar” işlevi görebilir. Hâlbuki eğitim insanı üretmenin ve hayata kilitlemenin değil, özgürleşmenin anahtarı olmalıdır.
Şair ne güzel ifade etmiş, fazla söze gerek kalmıyor.
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim !”
Alışkanlıklarımız!
Sahip olduğumuz değerlerin farkında olmadan yaşama alışkanlığı! Toplumu saran bu alışkanlık, “sevgi” ve “paylaşma” gibi ortak insani değerleri ortadan kaldıran sosyal bir virüse dönüşerek toplumsal dokumuzda giderek yaygınlaşıyor. Sebep, her şeyin değerlendirilmesindeki esasın değişmesinde gizli. Yalın toplumlarda bu durum tahrip edici olmaktan çok başka sonuçlar üretirken, karmaşık yapılarda daha farklı yansımalar görülmektedir. Soruna dönüştürücü etki çatışan değerleri menfaatlere odaklayan sosyal yapılarda ortaya çıkmaktadır. Maddi değer ölçülerinin hâkim olduğu bir hayat, yaşamına esir olmuş insanlar üretir. Alışkanlıklarımız bize sevdiklerimizi, sağlığımızı ve bu dünyada var olmamızın nedenini hiçbir zaman unutturmamalıdır.
Sen benim her şeyimsin!
Hayat böyledir! Biraz acı biraz sevinç ve keder
Ama en çok özlem ve gurbet olunca hüzünlü olur insan!
Hayata dair bildiklerimi unutmaya
Ve bir gün bu dünyanın kapısından çıkıp gitmeye
Elveda diyerek sevdiklerime...
Hiç bilmediğim bir yerde
Dünyaya tekrar gelip
Sana “Merhaba” demeye
Her şeyimi vermeye hazırım
Hiç bir şeyimi veremem elbet
Çünkü benim her şeyim ‘sensin'!
Anılarımız!
Bir pazartesi sabahı erken vakitlerde Kuzey Londra'nın Wood Green semtinde Lordship Lane'de hızlı adımlarla yürüyorum.
Yabancı bir diyarda sabahın erken saatlerinden bir vakit.
Güne hazırlanmakta olan bir dükkânın sesi sonuna kadar açılmış müzik setinden yolu inleten bir türkünün sözlerini işitmek!
İnsanı nasıl sarıp sarmalayan bir duygu fırtınasıdır anlatılamaz.
Bir ezginin sıcaklığı
Yağmurlu bir günün sabahı
Sabahın fecri yeni atmış
Erken vakit
Hava kasvetli ve boğuk
Londra'nın bilindik hali
Canım sıkkın, umutlarım eski bir fotoğrafa dönmüş adeta
Dükkânlar yavaş yavaş açılmakta, güne hazırlanıyor.
Bir müzik sesi geliyor yolun karşı tarafından
Bu ezgi bildik, tanıdık
Giydiğim gömlek boynumu saran atkı gibi
Elim kolum gibi
Benden bir şey bu
Köşedeki dükkândan geliyor ses
Yaklaşıyorum, temizlik yapıyor orta yaşlı bir adam
Ayaklarında terlik, dükkânı yıkıyor
Kapıları pencereleri açmış
Dışarda eksi dört derece
Müzik setinin sesi sonuna kadar açık
Yaklaşıyorum
Ve inanılmaz bir duygu boğazıma düğümleniyor
“Erzurum dağları da kar ile boran
Aldı içerimi de derdile verem
Sizde bulunmazmı da bir kurşun kalem
Yazam arzu halımı da yara gönderem...”
Hayat böyle bir şey
En ummadığın anda gelip seni bulur
Bazen bir sevgili
Bazen bir satır selamı dostun
Uzun havanın bir sözü
Karşılar seni
Dolanır boynuna kolları
Satırların
Sözlerin
Yüzünü okşar
Gözlerinden
Damlayan yaşlar
Annenin elleri gibi
Senden bir parça!
Olur
Ruhuna girer
Alır götürür seni Kelkitin dağlarına
Yüreğin olur vatan
Ve sen 780 bin kilometre karelik bir yürekle nefes alıp verirsin
Bir gün dünyanın bir yerinde
Kulaklarına gelirse bir Anadolu ezgisi...
Pandoranın kutusu!
Bilinmeyenler üzerine kurulu bir dünya insani değerleri dışlayan yaşam tarzlarını ‘düzen' olarak dayatır. Bilgi, insana ve onun varoluşundaki anlama değer kattığında faydalı olur. Otorite, gizlilik ve izleme gibi yöntemler toplumsal düzenin varolmasının ve sürdürülmesinin bir şartı olmaktan çıkarıldığı ölçüde, özgürlük kamusal alanda yaşanılan bir değer olacaktır. Ancak bilim ve teknolojik ilerlemenin insanı ‘gözetim' altında tuttuğu bir modelde, bilim aynı zamanda insanüstü değerlerin yaşama katılmasını nasıl sağlayabilir? Bu zihinsel karmaşanın geçerli olduğu bilinmeyenler dünyasında insanın değeri üzerinde düşünülmelidir.
Gözetim toplumu pandoranın kutusu gibi; gözetleyenler, bilim, teknoloji iç içe…
Bu dünya, hatalarıyla, sevaplarıyla insan gibi yaşamak için geldiğimiz ve günü geldiğinde öbür tarafa göçtüğümüz kapısında kilidi olmayan bir yerdir. Hayatın gidişatı içinde kapıları bizler icat ettik ve o kapılara nice kilitler koyduk. Kimini içerden kilitledik “girilmez” yazdık üstüne, anahtarlarını kimilerine verdik “imtiyazlar” oluşturduk. Kilitli kapıları birileri için açılır, birilerinin de yüzüne kapanır kıldık.
Kapılarınızın kilitlerini sökün, sökün ki “anahtar” aramasın insanlar.
Ve açılmak için “anahtar/şifre” isteyen kapılardan uzak durun, çünkü sakladıkları ile her zaman ‘tehlike' içerirler.
Kilit ve hayata dair anahtar
İrfan Paçacı
Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
Bu Yazının Yorumları
Şu yazılar da ilginizi çekebilir
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Emre Bağce- 2 hafta önce
Çok güzel ezgilerimiz var, toplum olarak gençlerimi...Tükenmek Bilmiyor Kara Günlerim...
Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce
Mimarinin dehası demek Bruna Taut için daha doğru b...İnsanî mimarinin İstanbullu ust...
Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce
İnsanoğlunun hırsının sınır tanımazlığı. En büyük o...Dünyada Yüksek Bina Yarışı