Okuryazar / Dergi / Macbeth / Birinci Perde yazısını görüntülemektesiniz.
1 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Macbeth / Birinci Perde

Macbeth / Birinci Perde

KİŞİLER DUNCAN: İskoçya Kralı MALCOLM, DONALBAIN: Oğulları MACBETH, BANQUO: Kral ordusunun komutanları MACDUFF, LENOX, ROSSE, MENTETH, ANGUS, CATHNESS: İskoçya Soyluları FLEANCE: Banquo'nun oğlu SIWARD: Northumberland beyi, İngiliz ordusunun komutanı. GENÇ SIWARD: Oğlu SETON: Macbeth'in zırh taşıyıcısı ÇOCUK: Macduff'un oğlu BİR İNGİLİZ HEKİMİ BİR ASKER BİR KAPICI BİR YAŞLI LADY MACBETH LADY MACDUFF BİR NEDİME Lady Macbeth'in hizmetinde. HECATE ve ÜÇ CADI Soylu kişiler, beyler, askerler, katiller, hizmetliler, haberciler, Banquo'nun hayaleti ve daha başka hayaletler.

Sahne: Dördüncü perdenin sonu İngiltere'de; oyunun geri kalan bölümü İskoçya'da geçer.

BİRİNCİ PERDE


SAHNE I


Açıklık bir yer. Gök gürler, şimşek çakar. Üç cadı sahneye girer. Birinci Cadı - Üçümüz bir daha ne zaman buluşalım? Gökler gürler, şimşekler çakarken mi? Yoksa yağmurlar yağarken mi? İkinci Cadı - Karışıklık sona erdiği zaman; çarpışma yitirildiği ya da kazanıldığı zaman. Üçüncü Cadı - Bu iş, gün batmadan belli olur. Birinci Cadı - Yer neresi olsun? İkinci Cadı - Şu fundalık başı. Üçüncü Cadı - Orada Macbeth'i de görecektik zaten. Birinci Cadı - Karakedi, geliyorum. İkinci Cadı – Kara Kurbağa* çağırıyor. Birinci Cadı– Derhal (geliyoruz). Hepsi - İyi kötüdür, kötü de iyi. Uçalım sisli havada, puslu havada. (Sisin içerisinde yok olurlar...) * iğrenç kimse

SAHNE II


Fores yakınlarında bir ordugâh. İçeriden davullar çalar. Kral Duncan, Malcolm, Donalbain, Lenox ve hizmetliler girer; yaralı bir subayla karşılaşırlar. Duncan - Kan içindeki bu adam kim? Ayaklanmayla ilgili en yeni haberleri verebilecek gibi gözüküyor. Malcolm - Benim tutsak düşmemem için yiğitçe çarpışan çavuş bu. Merhaba yiğit arkadaş! Sen bıraktığın sırada dövüş nasıl gidiyordu, anlat krala. Subay - Ne olacağı belli değildi. Sarılıp, birbirinin kımıldamasını önleyen, iki bitkin yüzücü gibiydiler. Acımasız Macdonwald, tam isyancı olacak bir adam, dünyada ne kadar kötülük varsa hepsi onda, batı adalarından yaya atlı pek çok asker toplamış. Talih de, asinin kahpesiymiş gibi davranıp, onun ilençlenesi kavgasına güler yüz gösteriyordu. Ama bütün bunlar yetmedi. Çünkü kahraman Macbeth, bu niteleme onun hakkıdır doğrusu, talihe aldırmadı; O, yiğitliğin gözdesi, adam öldürmekten kan tüten kılıcını çevreye savurarak yolunu açtı, o köle herifle yüz yüze gelinceye kadar. Karşılaşınca da selamlaşmaya fırsat bırakmadan onu göbeğinden çenesine kadar ikiye ayırdı. Sonra da kafasını mazgallarımızın üzerine dikti. Duncan - Ah yiğit kardeşim benim! Değerli adamdır o! Subay - Güneşin ilk ışıklarının geldiği yerden, korkunç fırtınalar, gök gürültüleri geldiği gibi huzurun da geleceği umulurken büyük bir huzursuzluk taştı bu kaynaktan. Dinle, İskoçya hükümdarı, dinle; yiğitlikle bezenmiş haklılığımız karşısında, İrlandalı piyadeler henüz tabana kuvvet kaçışmışlardı ki Norveç Kralı durumun kendisi için elverişli olduğunu görerek, elinde yepyeni silahlar, arkasında taze güçlerle yeniden saldırıya geçti. Duncan - Bu, bizim komutanlarımız Macbeth'le Banquo'yu ürkütmedi mi? Subay - Evet; serçelerin kartalları, tavşanın aslanı ürküttüğü kadar. Her şeyi olduğu gibi söylemem gerekirse, onlar üst üste çift gülleyle doldurulmuş toplar gibiydiler. Düşmana darbe üstüne darbe, darbe üstüne darbe indirdiler. Bütün bunlar yaralılardan akan kanda yıkanmak, ya da tarihe bir ikinci Golgotha (1) geçirmek için değilse ne içindi bilmiyorum... Ama yaralandım, yaralarım yardım diye bağırıyor. Duncan - Yaraların gibi sözlerin de sana uygun: her ikisinde de onur tadı var... Gidin ona cerrah bulun. (Subay hizmetlinin yardımıyla çıkar. Rosse girer.) Bu gelen kim? Malcolm - Değerli Rosse Beyi. Lenox - Gözlerinden telaş okunuyor! Duyulmadık haberler verecek bir insan gibi bakıyor. Rosse - Tanrı hükümdarımızı korusun! Duncan - Nereden geliyorsun değerli soylu? Rosse - Fife'tan, ulu hükümdarım, Norveç bayraklarının gökle alay ettiği, dalgalana dalgalana halkımızı üşüttüğü yerden. Norveç Kralı, hain Cawdor beyinden de yardım alarak, pek büyük sayıda askerle belalı bir savaşa girişti. Ama sonunda Tanrıça Bellona'nın sevgili Macbeth'i, silahlarını kuşanarak, onunla boy ölçüşmeye hazırlandı. Güce karşı güç, silaha karşı silah, düşmanın hızını kesti. Kısacası zafer bize düştü. Duncan - Ne büyük mutluluk! Rosse - Öyle ki, artık Norveç Kralı Sweno barış isteğinde. Ama biz, Saint Colm Adası'nda on bin taler almadan ölülerini gömmelerine izin vermedik. Duncan - Cawdor Beyi denen o hain bir daha bizi aldatamayacak. Gidin, hemen öldürülmesini söyleyin; onun unvanıyla da Macbeth'i selamlayın. Rosse - Buyruğunuzu yerine getiririm. Duncan - Onun yitirdiğini soylu Macbeth kazandı. (Çıkarlar.)

SAHNE III


Fundalık. Gök gürler. Üç cadı girer. Birinci Cadı - Neredeydin kardeş? İkinci Cadı - Domuz öldürüyordum. Üçüncü Cadı - Ya sen kardeş? Birinci Cadı - Bir gemici karısının kucağında kestaneler vardı, ağzını şapırdata şapırdata yiyip duruyordu. "Bana da ver" dedim. Çöplük yosması, "Hadi oradan cadı!" diye haykırdı. Kocası Kaplan gemisinin süvarisi, Halep'e gitmiş; ama ben de bir eleğe binip arkasından gideceğim. Hem de kuyruksuz fareler gibi. Yapacağım bu işi, yapacağım da yapacağım. İkinci Cadı - Sana bir rüzgâr vereyim. Birinci Cadı - Sağ olasın. Üçüncü Cadı - Ben de bir tane daha. Birinci Cadı - Başka ne gerekirse hepsi bende var; estikleri bütün limanlar, gemici haritasında raslanan bütün yönler. Onu saman gibi kupkuru kurutacağım. İnik göz kapaklarına uyku, ne gece girecek, ne gündüz. Yaşamını ilençlenmiş insanlar gibi geçirecek. Dokuz kez dokuz hafta geçerken o süzülecek, eriyip canı çekilecek. Gemisi batmasa bile fırtınadan fırtınaya düşecek. Bak, bende ne var! İkinci Cadı - Göster bakayım, göster bakayım!   Birinci Cadı - Ülkesine dönerken batan bir kaptanın baş parmağı. (İçerden davul çalar.) Üçüncü Cadı - Davul çalıyor, davul! Macbeth geliyor. Hepsi - Yazgı kardeşler; el ele kara aşar, deniz aşar, böyle döner dolaşırlar. Üç kez senin için, üç kez benim için, bir üç daha, dokuz etmek için. Durun! Büyü tamam oldu! (Macbeth ile Banquo girerler.) Macbeth - Hem bu kadar iyi, hem de bu kadar kötü bir gün yaşamamıştım ben. Banquo - Fores'e ne kadar yol var! Bunlar da ne? Böyle kupkuru, üstleri başları acayip, dünyalılara hiç benzemiyorlar. Canlı mısınız? İnsan soru sorarsa yanıt verebilir misiniz? Her birinizin param parça olmuş parmağını kurumuş dudağına götürdüğüne bakılırsa söylediklerimi anlamışa benziyorsunuz. Kadın olsanız gerek. Ama sakallı kadın da olmaz ki. Macbeth - Konuşabiliyorsanız söyleyin, nesiniz siz? Birinci Cadı - Selam Macbeth! Selam sana, Glamis Beyi! İkinci Cadı - Selam Macbeth! Selam sana, Cawdor Beyi! Üçüncü Cadı - Selam Macbeth! Selam geleceğin hükümdarı! Banquo - Sevgili efendim, neden irkiliyor, kulağa bu kadar hoş gelen şeylerden ürkmüş gözüküyorsunuz? Söyler misiniz, sizler hayalet misiniz, yoksa gerçek mi? Soylu arkadaşımı durumuna uygun bir onurla, sonra soylu bir kısmetin ve bir de hükümdarlık umudunun müjdesiyle selamlıyorsunuz: öyle ki bunlarla kendinden geçmiş gibi. Bana bir şey söylediğiniz yok. Eğer zamanın tohumlarını seçmek, hangi tanenin büyüyüp hangisinin büyümeyeceğini haber vermek gücündeyseniz, bana da bir şeyler söyleyin; bilin ki ben, ne lütuflarınızı dilenir, ne de nefretinizden korkarım. Birinci Cadı - Selam! İkinci Cadı - Selam! Üçüncü Cadı- Selam! Birinci Cadı - Hem Macbeth kadar değil, hem Macbeth'ten üstün. İkinci Cadı - Hem onun kadar mutlu değil, hem ondan daha mutlu. Üçüncü Cadı - Sen hükümdar olmayacaksın, ama soyundan hükümdarlar gelecek. Selam ikinize de, Macbeth ve Banquo! Birinci Cadı - Banquo ve Macbeth, selam! Macbeth - Durun, yarım yamalak konuşanlar sizi! Biraz daha konuşun, Sinel'in ölümüyle Glamis Beyi olduğumu biliyorum. Ama Cawdor nasıl olurum? Cawdor Beyi yaşıyor, kaygı duyulacak bir durumu da yok. Kral olmak da Cawdor olmak gibi inanılacak bir şey değil. Söyleyin, insanı şaşkına çeviren bu bilgileri nereden edindiniz? Bu kavruk fundalıkta kehanete kaçan selamlarınızla neden yolumuzu kestiniz? Söyleyin, emrediyorum! (Cadılar kaybolur.) Banquo - Su gibi toprağın da kabarcıkları oluyor. Bunlar da o kabarcıklardan. Nereye yitip gittiler acaba? Macbeth - Havaya; cisim gibi dururken, soluk gibi rüzgârda dağıldılar. Keşke biraz daha dursaydılar! Banquo - Sözünü ettiğimiz şeyler burada gerçekten var mıydı, yoksa insanın aklını başından alan deliotu mu yedik? Macbeth - Çocuklarınız kral olacakmış. Banquo - Siz de kral olacakmışsınız. Macbeth - Cawdor Beyi de; öyle demediler mi? Banquo - Öyle dediler, hem de aynı sözcüklerle. Kim bu gelen? (Rosse'la Angus girer.) Rosse - Başardığın işin haberi kralı çok sevindirdi Macbeth. Asilerle çarpışmak için atıldığın tehlikeleri öğrenince, düştüğü şaşkınlık ve duyduğu hayranlık birbiriyle yarış etti. Sana hayran mı kalsın, yoksa yaptıklarına şaşsın mı kestiremez oldu. Dili tutuldu. Sonra, o savaş günü olup bitenleri gözünde canlandırmaya çalıştı: Seni, yenilmezliğiyle anılan Norveçlilerin içine dalmış, geride korkunç ölüm görünümleri bırakarak, korkusuzca yürürken gördü. Haberciler dolu gibi birbiri ardından yağıyordu. Her biri ona, krallığın büyük savunmasında senin ne değerli hizmetler gördüğünü uzun uzun anlatıyordu. Angus - Devletli efendimiz bizi, sana teşekkürlerini bildirmek için gönderdi. Seni sadece onun huzuruna götürmekle görevliyiz, ödüllendirmeye değil. Rosse - Yalnız, daha büyük bir onura işaret olmak üzere, benim seni, onun adına, Cawdor Beyi diye selamlamamı istedi. Bu yeni unvanla seni selamlarım, çünkü bu unvan artık senin oldu. Banquo - Ne! Şeytanın söyledikleri doğru mu çıkıyor yoksa? Macbeth - Cawdor Beyi sağ; ne diye bana eğreti giysiler giydiriyorsunuz. Angus - Evet, eskiden Cawdor Beyi olan o adam hâlâ sağ; ama başını kaybedecek kadar ağır bir suç altında. Norveçlilerle birlik mi oldu, yoksa gizli gizli yardım ederek asileri mi güçlendirdi, ya da her iki yoldan da ülkenin yok olmasına mı çalıştı, bilmiyorum. Fakat hem itirafla, hem de kanıtla ortaya çıkan vatan hainliği onu yere vurdu. Macbeth - (Kendi kendine.) Glamis, sonra Cawdor Beyi; en büyüğü en arkada. (Angus'a döner.) Zahmetlerinize teşekkür ederim. (Banquo'ya yavaşca.) Çocuklarınızın bir gün kral olacağını ummuyor musunuz? Bana Cawdor Beyliği'ni bağışlayanlar sizin için de bu sözü verdiler... Banquo - Bunlara sonuna kadar inanırsanız, Cawdor Beyliği'yle yetinmez, hükümdarlık ateşiyle de yanarsınız. Ama gariptir: Çok kez, başımızı belaya sokacak işler yapmamız için şeytan doğru bilgiler verip önemsiz şeylerle bizi elde eder. Sonra da en önemli yerde bize ihanet eder. (Rosse ile Angus'a.) Arkadaşlar rica ederim gelir misiniz, söyleyeceklerim var. Macbeth - (Kendi kendine.) Hükümdarlığa giden yolun mutlu başlangıcı olarak bana iki gerçek söylendi. (Rosse ile Angus'a) Teşekkür ederim beyler! (Kendi kendine.) Bu olağanüstü haber kötü olamaz, iyi de olamaz; kötü olsa, ne diye daha başlangıçta doğru çıkarak bana başarının tadını tattırsın? İşte Cawdor Beyi oldum. İyi olsa, niçin aklıma gelen korkunç şeyler saçlarımı diken diken ediyor? Korkunç düşünceler insanın karşısında duran korkunç şeylerden daha beter. Cinayet kafamda henüz bir kurmacayken şu zayıf benliğimi öyle sarsıyor ki, iş henüz düşünce durumundayken boğuluyor, henüz gerçekleşmeden yok oluyor. Banquo - Bakın arkadaşımız nasıl da kendinden geçti. Macbeth - (Kendi kendine.) Eğer bahtımda kral olmak varsa, o tac başıma ben kımıldamasam da geçer. Banquo - Yeni onurlar ona yeni giysiler gibi geldi. Üstüne iyice oturmuyor, ancak kullanıla kullanıla oturacak. Macbeth - (Kendi kendine.) Ne olursa olsun, zaman en kötü günü de sona erdirir. Banquo - Değerli Macbeth, siz ne zaman hazırsanız biz de hazırız. Macbeth - Kusurumu bağışlayın. Yorgun kafam unutulmuş anılara kapılıp gitmişti de! İyi yürekli, soylu dostlarım, emekleriniz öyle bir deftere yazıldı ki, onları okumak için sayfalarını her gün çevireceğim. Haydi krala gidelim. (Banquo'ya.) Olup bitenler üstünde düşünün; daha fazla bir zamanımız olunca, birbirimize içimizi açıklıkla dökeriz. Banquo - İyi olur. Macbeth - O zamana kadar konuşmayalım bu işi. Gelin arkadaşlar. (Çıkarlar.) Devamı var...

Çeviren: Orhan Burian


William Shakespeare kimdir?


william-shakespeare-kimdir-982.jpg

William Shakespeare, 1564 23 Nisan 1616 tarihleri arasında yaşayan İngiliz şair, oyun yazarı ve oyuncudur. İngiltere'nin en büyük yazarı ve dünyanın seçkin drama yazarı kabul edilir. Sıklıkla İngiltere'nin ulusal şairi ve "Avon'un Ozanı" olarak anılır. Günümüze ulaşan eserleri, 38 oyun, 154 sone, iki uzun öykü şiir ve birkaç kaynağı belirsiz şiirlerden oluşur. Oyunları bütün büyük dillere çevrildi ve diğer oyun yazarlarından daha çok sergilendi.

ok-isareti4-300.png William Shakespeare Tiyatro Oyunları da ilginizi çekebilir
      Göz atmak için tıklayın


ok-isareti4-300.png Macbeth Tiyatro Oyunu tüm perde ve sahneleri de ilginizi çekebilir
      Göz atmak için tıklayın


Bu sayfayı beğendiyseniz, lütfen yorum yapmayı ve bu sayfayı çevrenizle paylaşmayı unutmayın.


Etiketler: Macbeth, Macbeth tiyatro oyunu perde ve sahneleri, William Shakespeare Tiyatro Oyunları,Macbeth Tiyatro Oyunu Perde ve Sahneleri,William Shakespeare  Orhan Burian, William Shakespeare oyunları 


ok-isareti4-300.png Okuryazar'ı keşfedin!

Okuryazar'a üye olup, daha fazla özellikten tamamen ücretsiz olarak yararlanabilirsiniz. Dilerseniz, kendinize köşe açabilir, anlık ileti paylaşabilir, yazılar kısmında ilgilendiğiniz konularda içerikler yazabilirsiniz.

Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)

Bu Yazının Yorumları

Şu yazılar da ilginizi çekebilir

Son Yorumlar

Emre Bağce- 2 hafta önce

Çok güzel ezgilerimiz var, toplum olarak gençlerimi...Tükenmek Bilmiyor Kara Günlerim...

Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce

Mimarinin dehası demek Bruna Taut için daha doğru b...İnsanî mimarinin İstanbullu ust...

Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce

İnsanoğlunun hırsının sınır tanımazlığı. En büyük o...Dünyada Yüksek Bina Yarışı
Daha Fazlasını Gör