- Yazar: Okuryazar Editöryal
- Kategori: Edebiyat, Deneme
- Etiketler: Ahmet Haşim, Müslüman Saati, Ahmet Haşim Yazıları, Ahmet Haşim Müslüman Saati Yazısı, Ahmet Haşim Deneme Yazıları
- Bu yazı Okuryazar’a 3 yıl önce eklendi ve şu anda 20 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 61451
Ahmet Haşim Müslüman saati yazısı
Ahmet Haşim'in, "Müslüman saati" başlıklı yazısı, yazarın Gurebahane-i Laklakan (Leylekler Bakımevi) kitabındaki kısa deneme ve fikir yazılarından biridir. Yazarın Gurebahane-i Laklakan (Leylekler Bakımevi) kitabına ve diğer yazılarına pdf e-kitap olarak Okuryazar'ın dijital kitaplığında erişebilirsiniz. İyi okumalar dileriz.
***
Ahmet Haşim - Müslüman Saati
İstanbul'u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. “Saat”den kasdımız, zamanı ölçen âlet değil, fakat bizzat zamandır.
Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre dinden, ırktan ve an'aneden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslûbuna göre de “saat”lerimiz ve “gün”lerimiz vardı. Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi. Madenden sağlam kapaklar altında saklı tutulan eski masum saatlerin yelkovanları yorgun böcek ayakları tarzında, güneşin sema üzerindeki hareketiyle az çok ilgili bir hesaba uyarak, minenin rakamları üzerinde yürürler ve sahiplerini, zamandan aşağı-yukarı bir doğrulukla haberdar ederlerdi. Zaman sonsuz bahçe ve saatler, orada açan, kâh sağa, kâh sola meyleden, güneşten rengârenk çiçeklerdi.
Yabancı saati alışkanlığından evvel bu iklimde, iki ucu gecelerin karanlığıyle simsiyah olan ve sırtı, çeşitli vakitlerin kırmızı, sarı ve lâcivert ateşleriyle yol yol boyalı, büyük bir canavar halinde, bir gece yarısından diğer bir gece yarısına kadar uzanan yirmidört saatlik "gün" tanınmazdı. Işıkta başlayıp ışıkta biten, oniki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslümanın mes'ut olduğu günler, işte bu günlerdi; şerefli günlerin vak'alarını bu saatlerle ölçtüler. Gerçi, astronomi hesaplarına göre bu "saat" iptidaî ve hatalı bir saatti. Fakat bu saat, hâtıraların kutsî saatiydi.
Alafranga saatin âdetlerimiz ve işlerimizde kabulü ve alaturka saatin geri safa düşüp camilere, türbelere ve muvakkithanelere bırakılmış battal bir “eski saat” haline gelişi, hayata bakış tarzımız üzerinde korkunç bir tesire sahip olmamış değildir. Giden saatler babalarımızın öldüğü, annelerimizin evlendiği, bizim doğduğumuz, kervanların hareket ettiği ve orduların düşman şehirlerine girdiği saatlerdi. Bunlar, hayatı etrafımızda serbest bırakan geniş, kayıtsız dostlardı. Gelen yabancılar ise hayatımızı bozup onu meçhul bir düstura göre yeniden tanzim ettiler ve ruhlarımız için onu tanılmaz bir hale getirdiler. Yeni “ölçü” bir zelzele gibi, zaman manzaralarını etrafımızda altüst ederek, eski “gün”ün bütün sedlerini harap etti ve geceyi gündüze katarak saadeti az, meşakkati çok, uzun, bulanık renkte bir yeni “gün” meydana getirdi. Bu, müslümanın eski mes'ut günü değil, sarhoşları, evsizleri, hırsızları ve katilleri çok ve yeraltında mümkün olduğu kadar fazla çalıştırılacak köleleri sayısız olan büyük medeniyetlerin acı ve sonu gelmez günüydü.
Unutulan eski saatler içinde eksikliği en çok hasretle hatırlanan saat akşamın onikisidir. Artık “oniki”, solgun yeşil sema altında, ilk yıldıza karşı müezzinin müslümanlara hitap ettiği, sokakların lâcivert bir sisle kapandığı, ışıkların yandığı, sinilerin kurulduğu ve yarasaların mahzenlerden çıkıp uçuştuğu o tesirli ve titrek saat değildir. Akşam telâkkisinden koparak, kâh öğlenin sıcağında ve kâh gece yarılarının karanlığında mevcut olmayan bir zamanı bildiren bu saat, şimdi hayatımızda renksiz ve şaşkın bir noktadır. Yeni saat, müslüman akşamının hüzünlü ve şaşaalı dakikasını dağıttığı gibi, yirmidört saatlik yabancı “gün”ün getirdiği geçim şekli de bizi fecir âleminden uzak bıraktı.
Başka memleketlerde fecri yalnız kırdan şehre sebze ve meyve getirenlerin ahmak gözleriyle, ıztırap çekenlerin şişkin kapaklar içinden bakan kırmızı ve perişan gözleri tanır. Bu zavallılar için fecrin parıltıları, yeniden boyuna geçirilecek olan hayat ipinin kanlı ilmeğini aydınlatan bir ışıktır. Halbuki fecir saati, müslüman için rüyasız bir uykunun sonu ve yıkanma, ibadet, neş'e ve ümidin başlangıcıdır. Müslüman yüzü, kuş sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellilerindendir. Kubbe ve minareleri o alaca saatte görmemiş olan gözler, taşa en ilâhî mânayı veren o akılları hayrette bırakan mimarîyi anlamış değillerdir. Esmer camiler, fecirden itibaren semavî bir altın ve semavî bir çini ile kaplanır ve İslâm ustalarının tamamlanmamış eserleri o saatte tamamlanır. Bütün mâbedler içinde güneşten ilk ışık alan camidir. Bakır oklu minareler, güneşi en evvel görmek için havalarda yükselir.
Şimdi heyhat, eski “saat”le beraber akşam da, fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir. Ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolaşmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz.
Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık. Şimdi müslüman evindeki saat, başka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor. Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.
Ahmet Haşim, "Müslüman saati"
Ahmet Haşim kimdir?
Ahmet Haşim 1884 - 4 Haziran 1933 tarihleri arasında yaşadı. Edebiyat-ı Cedide akımının başlıca yazar ve şairlerindendir. Servet-i Fünun Dergisi'nde yazı ve şiirleri yayımlandı. Deneme yazıları ve şiirleri edebiyatta sembolizm akımının derin etkisini yansıtır. Hayatı ve eserlerine aşağıdaki bağlantıdan göz atabilir; eserlerini Okuryazar'da PDF kitap olarak okuyabilirsiniz.
Ahmet Haşim'in diğer deneme yazıları da ilginizi çekebilir
Göz atmak / okumak için tıklayın
Ahmet Haşim'in Gurebahane-i Laklakan (Leylekler Bakımevi) kitabındaki diğer yazılarını dijital e-kitap bölümünde okuyabilirsiniz.
Okumak için tıklayın
Ahmet Haşim'in yazar sayfası, hayatı ve kitapları da ilginizi çekebilir.
Göz atmak / okumak için tıklayın.
Bu sayfayı beğendiyseniz, lütfen yorum yapmayı ve bu sayfayı çevrenizle paylaşmayı unutmayın.
Etiketler: Ahmet Haşim, Müslüman Saati, Ahmet Haşim Müslüman Saati Yazısı, Ahmet Haşim Müslüman saati ne anlatıyor?, Ahmet Haşim Müslüman saati hangi kitapta?, Müslüman saati ne demek?, Müslüman saati kimin eseri?, Ahmet Haşim Müslüman Saati özet, Ahmet Haşim Gurebahane-i Laklakan pdf, Ahmet Hâşim nesir, Ahmet Haşim Seher vakti, Ahmet Haşim yazıları
Okuryazar'ı keşfedin!
Okuryazar'a üye olup, daha fazla özellikten tamamen ücretsiz olarak yararlanabilirsiniz. Dilerseniz, kendinize köşe açabilir, anlık ileti paylaşabilir, yazılar kısmında ilgilendiğiniz konularda içerikler yazabilirsiniz.
Beğen ve Yorum Yap
Bu Yazının Yorumları
- Kadir Güleç 1. https://www.amazon.com/Revolution-Time-Clocks-Revised-Enlarged/dp/0674002822 2. https://www.amazon.com/Wealth-Poverty-Nations-Some-Rich/dp/0393318885
- Kadir Güleç The invention of the mechanical clock was one of a number of major advances that turned Europe from a weak peripheral, highly vulnerable outpost of Mediteranean civilization into a hegemony aggressor. Revolution In Time
- Kadir Güleç he lives in rural society, his time is measured for him by natural events: daybreak, sunrise, high noon, sunst, darkness. He needs no more accurate division.
- Kadir Güleç City dwellers measure time by the clock. Animals donot wake them: an alrm does. Their activities are punctuated by points on an abstarct continuum, points designated as hours and minutes. If they have a job or class that starts, say, at nine o clock they try to get there on time.
- Kadir Güleç Knowledge of time must be combined with obedience-what social scientists like to call time discipline.
- Kadir Güleç The pressure for time signals was especially strong in those cities that were engaged in textile manufacture. There the definition of working time was crucial to the profitability of enterprise and the prosperity of the commune.
- Kadir Güleç And yet the invention of spectatles more tahn doubled the working life of skilled craftsmen, especially those who did fine jobs. Wealth And Poverty Of Nations
- Kadir Güleç “Her halükarda, başlangıçtaki ufak bir ayrımın doğurduğu bir tepki zinciri, sonuç olarak çok büyük bir etki yaratabilir. Ortadoğu tarihi zamanla önem kazanan küçük farklılıklarının birçok örneğini sunar.” Yollar Ayrılırken, sayfa 51
- Kadir Güleç Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder.
- Kadir Güleç Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır.
- Kadir Güleç İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.” Karl Marx
- Kadir Güleç Müslümanlar, Batı'nın teknolojisini alalım ama kültürünü almayalım derler. Yanlış anlamadıysam Ahmet Haşim'in sışardan aldık dediği "ZAMAN" da batının zaman kavramı ve kültürü. Giden geleneğe, "yerli ve milli"ye ağıt yakıyor.
- Kadir Güleç Ama ALTYAPIÜSTYAPI bağlantıları nedeniyle öyle bir dünya YOK. Batının teknolojisini, üretim tekniğini, sistemlerini aldığınız zaman zihniyetiniz de değişiyor. Değişmezse problem vardır. O teknolojinin hakkını veremezsiniz.
- Kadir Güleç The cookery book is not an independently generated beginning from which cooking can spring; it is nothing more than an abstract of somebody’s knowledge of how to cook: it is the stepchild, not the parent of the activity.
- Kadir Güleç In order to acquire Western techniques, the non-European people had or have to undergo a more profound and general process of “westernization”. Paradoxically enough, in order to fight against the West they have to absorb Western ways of thinking and doing. As M. Chiang wrote,
- Kadir Güleç “since we were knocked out by cannon balls, naturally we became interested in them, thinking that by learning to make them we could strike back. We could forget for the time being in whose name they had come, since for us common mortals to save our lives was more important than to save our souls.
- Kadir Güleç From studying cannon balls we came to mechanical inventions, which in turn led us to political reforms; from political reforms we began to see political theories, which led us again to the philosophies of the West. On the other hand, through mechanical invention we saw science, from which we came to
- Kadir Güleç understand scientific method and the scientific mind. Step by step we were led farther away from the cannon ball-yet we came nearer and nearer to it”. In this process, the goal is the technique while philosophy and social and human relations are degraded to the role of means.
- Kadir Güleç The machine which would serve man, becomes his master. Guns, Sails, & Empires, Carlo Cipolla, Sayfa 147-148. Bu cümle bana meşhur THE MEDIUM IS THE MESSAGE cümlesini hatırlatıyor. Marshall Mc Luhan.
- Neslihan Ahmet Haşim Müslüman saati yazısı Gurebahane-i Laklakan kitabında...:-)
Mustafa Atagün- 1 hafta önce
Emre Bağce- 1 ay önce
Hasan Aybars Arslan- 2 ay önce