- Yazar: Okuryazar Editöryal
- Kategori: Sahne
- Etiketler:
- Bu yazı Okuryazar’a 4 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 594
Sanatı kendinde sev, sanatta kendini değil
Koskocaman bir dünyadır insan. İçinde güneşler de doğar, fırtınalar da kopar. Kimisini sonbahar yaprakları gibi savurur hayat; ne duygularının farkına varır, ne beklentileri vardır. Sadece kendisine sunulanları alır, yapması gerektiği söylenenleri yapar; mutlu da olur bazen ama çoğunlukla sönük geçer günleri.
Tam aksine hayatlarına duygularıyla yön verir bazıları. Hatta duygularıyla başka hayatlara yeni ufuklar açarlar. Kalpleriyle kalplere yönelirler. Dile getirilmemiş duygularına tercüman olur, belki farkına varmadıklarını fark ettirir, bazen de sadece yürekleri huzurla doldururlar.
Her ne kadar eğitimle geliştirilebilse de, sanat aslında insanın iç dünyasıyla ilgilidir; duyguları açığa çıkarabilme, onları renklerle, şekillerle, seslerle ifade edebilme biçimidir sanat. Çoğu içte barınan, adı yetenek olan gizli bir kuvvete dayanır. İnsanların sadece konuşabilenleri ve etkili konuşanları olduğu gibi, duyguları ifade etmenin, iletişim kurmanın başka bir yoludur. Daha vurgulu bir ifade, daha tesirli bir hitabet geliştirilebilir.
Duyguların dışa vurumu olduğundan, sanat kendini hissetmeyene zorla aktarılamaz; sadece eğitime dayandığında eksik kalır. Buna rağmen, yaygınlaşmasa dahi kişi üzerindeki etkisi büyüktür. Bu sebeple, psikolojik tedavi merkezlerinde, ceza evlerinde, hatta okul öncesi eğitimde kullanılan bir metottur. Sanat kişiye kendisiyle yüzleşme imkânı verir; hem kendini ifade edebilmeyi geliştirir hem de ruhu tatmin eder. Tüm mesele de zaten ruha kendisini ifade edebilme imkânını vermektedir. Böylece içsel çatışma da diner, bunun öfke olarak dışa vurumu da, hayatlara hakim olan mutsuzluk da.
Yani sanat hayatın yansımasıdır. Doğan güneşlerin, kopan fırtınaların şekle, renge, söze bürünmüş halidir. Ruhun ruha seslenişi, feryadın renklerle dile gelişi, gözyaşına şekil verişi, mutluğun paylaşımıdır. Kişiyi yansıttığı gibi, kültürü ve tarihi de yaşatır, yansıtır. Toplumların, çağların kimliğini, hassasiyetlerini, yaşanmış olanları dillendirir. Kilim olur dokunur bazı yerde, ihtişamlı yapılar olarak yükselir bazen, notalara bürünerek yaşanmışlıkları kelimesiz aktarır.
Dinleyebilmektir sanatı kendinde sevmek. Paylaşmaktır sarıya bürünmüş yalnızlığı, mavinin durgunluğunu, morun heyecanını. Dinlemeyi öğrenmektir dokunarak, bakarak. Duymayı öğrenmektir izleyerek. Kaybolan yanını bir kitabın sayfaları arasında buldurabilir, yitirilen duyguları bir tablo yeniden hissettirebilir; bir fotoğraftaki küçücük bir ayrıntı yüreği huzurla doldurabilir. Notaların dizilişleri şevke de getirebilir, saatlerce de ağlatabilir. Sanatı kendinde sevmek… Kendini ifade etme yoludur, içinde kalsa patlayacak olanı sessizce söndürebilir. Kimse için değil, içinde olanı yansıtabilmektir. Paylaşımı, duyguların akışı ulaşıp da başkasının haline tercüman olsa da, olmasa da; içindeki bulutları dağıtıp gönülde çiçekler açtırsa da, açtırmasa da; hissettirdiklerini açabilmeyi sevmektir sadece.
Böyle büyük güce sahiptir sanat. Güçlü olan her şey iyi olarak kullanılabildiği gibi, tam aksi yönde de kullanılabilir. Sanatta kendini de sevebilirsin. Duygulara yol bulup sızabilmeyi, acıları, heyecanları, yalnızlıkları kullanabilmeyi. İç dünyanı paylaşmayı değil, başkalarının düşüncelerini etki altına alarak dilediğince yön verebilmeyi. Kalplere hükmedebilmeyi, kitleleri yönetebilmeyi, acılardan menfaat sağlayabilmeyi ve elde edilen gücü sevebilirsin. Dilediğince yansıtarak gerçekleri örter, renklerle, seslerle, harflerle silahlanabilirsin, masum yüreklere karşı. Esir alabilirsin fikirleri, dilediğin yönde yürütebilirsin de.
Ama bunu yapanlar, aynı silahlarla karşılık bulacaklarını unutmamalıdır. Zaman notalarda kaydedecektir akışı, renklere bürünen acıları taşıyacak tarih çağlar boyunca. Kelimeler hecelenerek zincirleyecek bu olumsuz fikirleri ve mahkûmu olacaklar yaptıklarının. Ve sanat aktaracak tarihi, zulümleri ve sevinçleri.
Yüreğini dökenler akıp yol bulurken yüzyıllarca, kendi çıkarları uğruna gerçekle oynayanların yöntemleri açığa çıkacak ve yargılanacak. Onlarda kalan eserler harap ettikleri toplumlar, boşattıkları zihinler, tükettikleri gençlikler olacak sadece.
İçten gelen ve ruhtan ruha yansıyanla, duyguları, akılları ve hayatları etki altına alabilmek için öğretilenin farkını ortaya koyan bir uyarıdır Stanislavski'nin sözü: "Sanatı kendinde sev, sanatta kendini değil".
Yaşama gücünü al, gücünle yaşam alma sanatla.
Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
Bu Yazının Yorumları
Şu yazılar da ilginizi çekebilir
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Emre Bağce- 2 hafta önce
Çok güzel ezgilerimiz var, toplum olarak gençlerimi...Tükenmek Bilmiyor Kara Günlerim...
Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce
Mimarinin dehası demek Bruna Taut için daha doğru b...İnsanî mimarinin İstanbullu ust...
Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce
İnsanoğlunun hırsının sınır tanımazlığı. En büyük o...Dünyada Yüksek Bina Yarışı