Okuryazar / Dergi / Türkçe, Almanca'ya engel mi yoksa destek mi? yazısını görüntülemektesiniz.
  • Yazar: Okuryazar Editöryal
  • Kategori: Eğitim
  • Etiketler:
  • Bu yazı Okuryazar’a 4 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 440
0 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Türkçe, Almanca'ya engel mi yoksa destek mi?

Türkçe, Almanca'ya engel mi yoksa destek mi?

1961 yılında başladı büyük macera. Almanya yabancı işçi alımı için kapılarını açtı. Büyük bir savaştan çıkmıştı. İş gücü kırılmıştı. Erkek nüfusu azalmıştı. İşte bu Türkiye'de büyük bir hareketliliğe neden oldu. İlk tren Sirkeci Garı'ndan yola çıktı. Dil bilmeyen, iz bilmeyen, eğitim durumlarına bakılmaksızın sadece sağlıklı oldukları belgelenen insanların göç hikayesi başladı. Bir inek parası, bir traktör parası, başlık parası, düğün parası gibi hedeflerle çıkılan yol uzadı. Geri dönüş hedefleri unutuldu. Hedefler değişti. Geçici işçiler oldu kalıcı işçi. Peki ya çocuklar ne olacaktı? Alman okullarında ders zili çaldı. Çocuklar kiliseye giderek, dualar edilerek okula başladılar. Ama evde Türkçe konuşulmuştu. Dil en büyük problem olarak karşılarına çıktı bizim gurbetçilerin. Hem kendileri için, hem de çocukları için. Anaokulları (kindergarten) bunun için büyük bir çözüm oldu. Erken yaşta anaokuluna verilen çocuklar evde Türkçe konuşurken anaokullarında Almanca'yı öğrenmeye ve konuşmaya başladılar. Bir sorun daha vardı. Uzun süre Alman eğitimciler dil eğitiminde yanlış bir yol izlediler. Çocukların her yerde Almanca konuşmasını istediler. Böylece Almanca'yı daha iyi öğreneceklerdi. Evde, okulda, sokakta, camide, teneffüste… Türkçe konuşanlar azarlandı, dışlandı, ötelendi. Göçmenlerin dili küçük görüldü, hor görüldü. Çünkü onlar göçmendi. Dilleri önemsizdi. Aslına bakarsanız kendileri de önemsizdi. Daha da kötüsü gurbetçi çoğunluk da şöyle düşünmeye başladı; artık Almanya'dayız, Türkçe ne işe yarayacaktı ki? Almanca, Almanca, Almanca. Bu putun önünde büyük bir çoğunluk eğildi. Kendi dillerini unutmak uğruna, kültürden kopmak uğruna, sınıf atlamak uğruna Almanca'ya sarıldılar. Türkçe'nin Almanca önünde bir engel olduğuna kendileri de inandı. Şehir efsanesi dönüp dolaşıp geri geldi; bunu uyduranlar da sonunda buna inanmaya başladılar. Peki durum öyle mi? Yani Türkçe Almanca'ya engel mi yoksa destek mi? Nürnberg'te “Kültürlerarası Eğitimin Göçmen Kökenli Öğrencilerin Eğitim Başarısına Etkileri” isimli konferansta Pedagog Dr. Sabine Schiffer şöyle diyordu: “Anadilini iyi öğrenen çocukların yabancı dilleri daha kolay öğrendikleri bilimsel olarak kanıtlanmıştır.” Yine Die Gaste adlı sitede yazan Sevilay Büber şöyle anlatıyor: “Almancayı o yıllarda kısa bir sürede öğrenmemdeki en büyük destek, Türkçeyi iyi derecede konuşuyor olmamdan geliyordu. Zaten sınıftaki tek Türk öğrenci bendim, dolayısıyla başka bir seçeneğim yoktu. Almancayı öyle veya böyle konuşmak zorundaydım. Hızla geçiş yapabildim. İlk kuşağın çocuklarıyız. Bizler, eğitimdeki sistem yanlışlığından dolayı Almancayı öğrenmekte geciktik. Ama, Türkçemiz iyi olduğu için Almanlarla aynı sınıfta ders görmeye başlayınca, kolay ve doğru şekilde Almancayı öğrendik. Türkçeye hakim olmak, bizler için büyük bir şanstı.'' Bizzat konuştuğum anaokulu öğretmeni Bayan Schwarzak bana şöyle diyordu: Çocuklar evde kendi dilini konuşmalı. Bize gelince de buradaki dili konuşmalı. Eğer aile kendi dilini iyi konuşursa bu bizim işimizi kolaylaştırıyor. Yani buradan şu anlaşılıyor, Eğer Türkçe gibi köklü bir aileye mensup bir dile sahipseniz bunu güzel kullanmanız gerekiyor. Önemsemeniz gerekiyor. Türkçe bir diyalekt değildir, bir ağız değildir, bir şive değildir, bir lehçe değildir, literatürsüz geri kalmış bir dil değildir. Türk Dil Kurumu'na göre Türkçe dünyada en çok konuşulan 5. dildir. Bugün 220 milyon insan bütün ağız, şive ve lehçeleriyle Türkçe kullanıyor. Osman Nedim Tuna'ya göre M.Ö 6700'lü yıllarda Türkçe oluşmaya başladı. Bugüne kadar birçok safhalardan geçti. Birçok abeceler kullandık. Doğudan batıya doğru olan yürüyüşümüzde başka dillerden binlerce kelime aldık ve verdik. İmparatorluk dili oldu Türkçe. Peki birkaç yıl ya da onlarca yıl ekonomik olarak zayıfladıysak dilimizi terk mi edeceğiz? Dilimizi bırakacak mıyız? Güçlü ekonomiye sahip diye kendimizden geçip o ülkenin dilini mi anadilimiz yapacağız? Bu doğru bir hareket midir? Şunu unutmayalım, dilini kaybeden dinini, milliyetini, şahsiyetini kaybeder. Örneklerini bizzat çevremde gördüğüm o kadar çok misal var ki, anadilinden yoksun büyüyen çocuklar, ikinci dilde de başarıyı bir türlü yakalayamıyorlar ya da çok zorlanıyorlar. Aileler iyi olsun diye yarım yamalak ikinci dili konuşuyorlar ama bu arada ne elde anadil kalıyor ne de mükemmel bir ikinci dile erişilebiliyor. Bu kadar Türkçeyi övünce başka bir dil öğrenmeyelim mi diyenler çıkacaktır. Üniversitede değerli hocam Kadir Atlansoy şöyle derdi: pergelin bir ayağını sabit bir yere koyun, diğer ayağını ise açabildiğiniz kadar açın. Bu şu demektir; kendi dilinizi iyi öğrendikten sonra istediğiniz kadar dil öğrenin, bunun sonu yok. Sonuç olarak şuraya gelmek istiyorum. Bir lisan bir insandır. Dil bilmek dünyanın en güzel şeylerinden biridir ama anadilini güzel öğrenmek ve konuşmak şartıyla. Anadilini iyi bilen ve konuşan diğer dilleri çok daha kolay öğreniyor. Bunu bugün Alman dil uzmanları da kabul ediyor ve destekliyor. Öyleyse Türkçe'nin bugün ortalama 3 milyon Türk'ün yaşadığı Almanya'da artık seçmeli dil olma zamanı geldi de geçiyor bile. Türklerin Almancayı iyi öğrenmelerinin birinci şartı Türkçeyi iyi öğrenmelerinden geçiyor. Artık Almanya'da Türkçe seçmeli dil olmalıdır. Karneye girmelidir. Bırakın da Türkler artık Almancayı güzel kullansınlar, konuşsunlar. En azından üç dil bileceksin En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Ana avrat dümdüz gideceksin En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin En azından üç dil Birisi ana dilin Elin ayağın kadar senin Ana sütü gibi tatlı Ana sütü gibi bedava Nenniler küfürler masallar da caba, Ötekiler yedi kat yabancı Her kelime aslan ağzında Her kelimeyi bir dişinle tırnağınla Kök sökercesine söküp çıkartacaksın Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek Her kelimede bir kat daha artacaksın En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Canımın içi demesini Canım ağzıma geldi demesini Kırmızı gülün alı var demesini Nerden ince ise ordan kopsun demesini Atın ölümü arpadan olsun demesini Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini İnsanın insanı sömürmesi Rezilliğin dik alası demesini Ne demesini be Gümbür gümbür gümbürdemesini bileceksin En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde ana avrat dümdüz gideceksin En azından üç dil Bedri Rahmi Eyüboğlu
Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)

Bu Yazının Yorumları

Şu yazılar da ilginizi çekebilir

Son Yorumlar

Emre Bağce- 3 hafta önce

Çok güzel ezgilerimiz var, toplum olarak gençlerimi...Tükenmek Bilmiyor Kara Günlerim...

Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce

Mimarinin dehası demek Bruna Taut için daha doğru b...İnsanî mimarinin İstanbullu ust...

Hasan Aybars Arslan- 1 ay önce

İnsanoğlunun hırsının sınır tanımazlığı. En büyük o...Dünyada Yüksek Bina Yarışı
Daha Fazlasını Gör