Okuryazar / Yazılar / Adı Vasfiye'den günümüze... Kadınlar artık 'kancık' değil ama ne? yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Hilal Özdemir
  • Kategori: Sinema
  • Bu yazı Okuryazar’a 3 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 14
0 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Adı Vasfiye'den günümüze... Kadınlar artık 'kancık' değil ama ne?

Adı Vasfiye'den günümüze... Kadınlar artık 'kancık' değil ama ne?

Sinemanın ülkemize girdiği ilk yıllardan itibaren sayısız film çekildi. Bu filmlerde kadın konusu hep tartışmalı oldu. Yeşilçam dönemi filmlerinde ise kadınlar genellikle ikiye ayrılır. Bir yanda saflığı ve masumiyeti temsil eden, “dört yapraklı yonca” olarak adlandırılan oyuncular; diğer yanda ise başrol kadının, sevdiği adamı ayartmaya çalışan, sarışın, kötü huylu ve “özgürlüğüne düşkün kadınlar” yer alır. Ataerkil bir toplumda yaşadığımız için kadına dair imaj bellidir: Kadının yeri her zaman evdir. Kadın, bekârsa; anne, baba ve kardeşlerine, evliyse; eşine ve çocuklarına kendini adayan, hizmet eden rolündedir. Bu rol, sinemada da sürekli olarak tekrar edilmiştir. Ancak 1970’lerin sonlarına ve 1980’lere geldiğimizde, Yeşilçam sinemasında kadın temsilleri de değişmeye başlar. Bu yazıda, Yeşilçam’da değişen kadın temsilini, bu alanın en üretken yönetmeni Atıf Yılmaz’ın Adı Vasfiye filmi özelinde anlatmaya çalışacağız. Atıf Yılmaz’ın başı çektiği “kadın filmleri” furyası, sinemada yeni bir dönemi işaret eder. Atıf Yılmaz’ın filmlerinde, Yeşilçam’ın klasik “makbul kadın” imajı yıkılır. 1980 darbesinin ardından değişen toplumsal yapı kadın temsillerinin de dönüşüm geçirdiği bir dönemdir. Kadınların çalışma hayatına daha fazla katılması, feminist düşüncenin giderek görünür olması, toplumsal yapıyı ve geleneksel aile yapısını değiştirirken, sinemada da kadın figürleri farklılaşır. Cinsel özgürlüklerini arayan, gelenekleri sorgulayan ve iş gücünde aktif rol oynayan kadın temsili beyazperdede görünmeye başlar. Bu dönemin sinemada değişen kadın temsilinin önde gelen ismi, Müjde Ar’dır. ADI, VASFİYE... Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı filmin senaryosunda Barış Pirhasan imzası var. Senaryo, Türk edebiyatının büyük ustası Necati Cumalı’nın “Ay Büyürken Uyuyamam” kitabındaki beş öyküden uyarlanmış. Filmde, Vasfiye’nin hikayesini dört farklı erkeğin gözünden izleriz. Bu anlatım tarzı, özellikle erkeklerin kadına bakış açısını anlamamıza olanak tanır. Dönemin toplumsal koşullarında erkekler ilk olarak sünnet olduğunda, ikinci olarak da bir kadınla cinsel anlamda birlikte olduğunda ‘erkekliğe’ adım atmış olur. Vasfiye, ilk aşkı, eşi ve film boyunca her hikâyede yer alan Emin ile çocukken tanışır. Emin’in babası ağadır. Ağa, büyük oğlunu Vasfiye’nin annesine erkekliğe ilk adımı atması için götürür. Öyle ya bir kadınla birlikte olmak demek, Anadolu’da bir erkek için gurur kaynağı demektir. "UTANMAK KANCIK KISMININ İŞİ" Ağa, birlikte kuş avlarlarken çocuklarına dönüp, ‘utanmak kancık kısmının işi’ der. Burada kancık diye bahsettiği “kadın”dır. Yani erkeğe, doğduğu andan itibaren her şey mübah, ama kadın için yapmayı düşündükleri, yaptıkları ve sadece kadın olması bile utanç kaynağıdır. Daha doğrusu ‘utanç’ kelimesi sadece kadın ile özdeşleştirilen bir duygudur. İkinci erkek, mahallenin sağlık memuru ve çapkın olarak tanınan iğnecisidir. Vasfiye, ondan ilgisini esirgediği için iğnecinin erkekliği yara alır ve Vasfiye’ye iftira atarak onunla birlikte olduğu yönünde dedikodular çıkarır. Erkeklerin, kendilerine ilgi göstermeyen kadınları aşağılama biçimi, adeta erkekliğe dair egolarını tatmin etme aracıdır. Vasfiye’nin hayatındaki üçüncü erkek ise Hamza Toprak’tır. Vasfiye, bir tartışma sonucu hastaneye yattıktan sonra onunla tanışır. Hamza, ona iş bulur. Vasfiye artık kendi parasını kazanır. Fakat Hamza, Vasfiye ile evlendikten sonra onu kıskanmaya başlar. Hamza’nın kıskanması, onun özgüven eksikliğini de gösterir. Bir kadının, hele ki güzel bir kadının, kendine güvenen duruşu, Hamza’nın erkeklik gururunu tehdit eder. Vasfiye, Hamza ile evlendikten sonra da mutlu olamaz ve kasabayı terk eder. Son olarak, Vasfiye’nin hayatına giren erkek, doktor Fuat’tır. Fuat, modern ve çağdaş bir erkek figürüdür. Ancak Vasfiye’ye karşı tutumu, diğer erkeklerden farklı değildir. Fuat, Vasfiye’nin cesaretini “hafiflik” olarak yorumlar, onun “özgür duruşunu” aşağılar. Bu, eğitimin bile erkek bakış açısını değiştirmediğini gösterir. Bu durum, kadının özgürlüğünün hala toplumda kabullenilemediğini ve her zaman erkeklerin bakış açısından filtrelendiğini gözler önüne serer. Filmde, dört farklı statüden ve yaş grubundan erkeklerin bakış açılarından Vasfiye’nin hikayesini izleriz; ama bir tek Vasfiye’nin kendi sesini duyamayız. Bu, aslında gerçek hayatta da kadının hikayesinin hep erkek egemen anlayış tarafından anlatıldığı gerçeğini yansıtır. Kadınlar, toplumda kendilerini ifade etmekte zorlanır. Vasfiye gibi cesur kadınlar ise dışlanır. Erkeklerin Vasfiye’yi nasıl gördüklerini sorgulayan film, aynı zamanda ataerkil bir toplumda kadının, toplumsal baskılar ve geleneklerle nasıl hapsedildiğini anlatır. Erkeklerin kadına bakışını, toplumsal yapı içinde sakatlanmış “erkeklik gururu” şekillendirir, Kadınların cesaretini “hafiflik” olarak etiketlerler. Adı Vasfiye gibi yapımlar, Yeşilçam sinemasındaki kadın temsilinin değişimi için çok önemli bir adım olmuştur. Atıf Yılmaz’ın usta yönetmenliği, Müjde Ar’ın güçlü oyunculuğu, sinemamızda Yeşilçam’ın geleneksel kadın portresinin kırılmasını sağlamıştır. Her ne kadar geç kalınmış olsa da bir yönetmen olarak Atıf Yılmaz’ın yaptığı o dönem için oldukça cesurdu ve sinemamız için dönüm noktası olmuştur. Yeşilçam’daki klasik kadın portresinin yıkılması ve yerine özgürlükçü, kendini arayan ve çalışma hayatında daha fazla söz sahibi olan kadın temsilinde Atıf Yılmaz’ın yönetmenliği kadar Müjde Ar’ın oyunculuğu da önemlidir. Hikayeler ve temsiller yeni yetişen senarist, yönetmen ve oyuncularla birlikte değişime uğramaya devam ediyor. Son dönemde; kısmen sinemada çoğunlukla da televizyon dizilerinde hala kadın temsilinin erkek egemen anlayış ile biçimlendiğini, özellikle töre ve namus temalı yapımların hâkimiyetini sürdürdüğünü görüyoruz. Bu durum, bir bakıma sinema ve dizilerin toplumsal değişimlere nasıl direnç gösterdiğini gösteriyor. Sanatın toplum için olduğunu düşünürüm. Bu nedenle sinema ve dizi sektöründe, geçmişte daha ileri bir seviyedeyken, günümüzde bu kadar dar alana saplanmış olmak maalesef sinemaseverler için üzücü bir durumdur. Adı Vasfiye’de, dört erkeğin gözünden kadının toplumsal yapıdaki yerini sarsıcı biçimde deşifre eden Atıf Yılmaz artık yok. Sinemamızdaki yeri ise var olmaya devam ediyor. Artık, kadınların kendi hikayelerini kendilerinin anlattığı çağdayız. Umarım özellikle kadın oyuncular, kendilerine gelen senaryoyu incelikle okur, töre ve namus konularına bulanmış yapımlar arasından kendilerini sıyırarak Müjde Ar’ın cesaretini örnek alır. Adı Vasfiye ile başlayan değişimi ileriye taşımak, sürdürmek biz kadınların elindedir.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Emre Bağce- 3 hafta önce

Teşekkür ederim Serap Hanım, var olun. Yüzleşme

Serap yıldız- 3 hafta önce

Cok guzel Yüzleşme

Rabia Darama- 4 hafta önce

Aşıkkk oldummm😍 Başlangıçlar ve Sonları
Daha Fazlasını Gör