Okuryazar / Yazılar / Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi / Portrait of a Lady on Fire yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Hilal Özdemir
  • Kategori: Sinema
  • Bu yazı Okuryazar’a 2 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 698
2 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen

Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi / Portrait of a Lady on Fire

Merhaba sevgili okurlar… Geçtiğimiz yıl adından sıkça söz ettiren, benim de uzun zamandır izlemek için can attığım filmlerden biri olan “Alev Almış Bir Genç Kızın Portesi”ni anlatacağım bugün size. Film, 18. yy Fransa’sında geçiyor. Bir kontes, evlenmek üzere olan kızı Heloise’ın portresini hazırlaması için ressam Marianne ile anlaşır. Bu anlaşmaya göre Marianne, Heloise’e yürüyüşleri sırasında refakat ederek onu gizlice resmedecektir. Bu gezintiler sırasında iki kadın arasında yaşanan çekim tüm planları altüst eder. Kısaca konusundan bahsettiğimiz filmin, gelin hep birlikte detaylarına doğru yolculuğa çıkalım. Film, Marianne’in ders verdiği resim kursunda başlıyor. Sergilenecek resimler arasına karışan tabloyla birlikte, biz de resmin hikayesine doğru yolculuğa çıkıyoruz. Film 3 kadın etrafında şekilleniyor. Her biri farklı statüden insanları temsil eden bu kadınlar güçlü birer birey olarak karşımıza çıkıyorlar. Kontesin kızı olan Heloise, ablasının intihar etmesi nedeniyle onun nişanlısıyla evlendirilmek üzere kaldığı manastırdan apar topar eve getirtilir. Ablasının intiharı, hiç görmediği biri ile evlendirilmek istenmesi onu içinden çıkılması zor bir karmaşaya sokar. Marianne, babasından devraldığı ressamlık mesleğini devam ettirmeye çalışan, erkek egemen çevrede, bir kadın olarak var olma mücadelesi veren biridir. Sophie, alt tabakadan olup, Heloise’ın yaşadığı evde hizmetçilik yapan, filmin başında çok fazla ön planda olmasa da ilerleyen dakikalarda hikayenin bağlayıcı bir karakteri olan kadınlardan. Bahsettiğim bu üç kadın, o dönemle ilgili büyük ipuçları veren, izlediğimiz filmin sadece aşk üzerine kurulu olmadığını ve aslında derin bir alt metne sahip olduğunun altını çizen karakterler. Alt metin demişken hemen onlardan en öne çıkanını aktaralım. Marianne, Sophie ve Heloise; evde yalnız kaldıkları akşamlardan birinde bir kitap okurlar. Okudukları kitap, Orpheus ile Euridice’nin hikayesini anlatır. (Bilmeyenler için hikayeyi yazının sonuna link olarak ekleyeceğim) Bu eseri seçmeleri tesadüf değildir. Efsanede anlatılan hikaye, aslında Marianne ve Sophie için de bir temsil oluşturur. Mum ışığı altında, şaraplarını yudumlarken kitap üzerine tartışmaları hafızalardan silinmeyecek bir sahneye imza atar. Benim için öne çıkan bir diğer sahne ise çizim yaptıkları sırada Helois’in Marianne’i yanına çağırdığı andır. Film biraz da bakış açısı üzerine kuruludur. Bir insana bakmak, onun kıvrımını ezberlemek, mimiklerine odaklanmak. Hangi şartta hangi hareketi yapacağını ezberlemek… Tüm bunlar bir ressam için alışılmış şeyler olabilir. Karşısına oturan modeli çizerken, içinden onun ne denli savunmasız olduğunu düşünebilir. Saatlerce aynı pozisyonda, kımıldamadan, biri tarafından uzun uzun incelenmek ve resmedilmek… Tüm bunları ressam için de düşündünüz mü? Ressam ve model birbirinin aynasıdır. Saatlerce aynı pozu veren model ne yapar? İşte o da ressamını inceler. Jest ve mimiklerini, nerede zorlanıp nerede oh çektiğini ezberler. Şimdi gelelim filmin genel havasına. Daha önceki yazılarımda dönem filmlerine olan düşkünlüğümü bilirsiniz. Film için seçilen mekanlar, kullanılan eşyalar, kıyafetler, müzikler birbiriyle uyum içinde olmalıdır. Film bu anlamda oldukça başarılı. Hem kadraj, hem de renk uyumu açısından her bir sahne tablo tadında. İnsanların sustuğu yerde renkler, doğa ve müzik her şeyi anlatıyor. Sulu ve ağdalı sözlerin kullanıldığı sahneler yerine duru ama etkisinden uzun süre çıkılamayacak bir anlatım tercih edilmiş. Filmlerde kullanılan renkler de önemlidir. Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi filmi pastel tonlarda boyanmış, bir tabloya bakıyormuş hissi uyandırıyor sizde. Renk geçişleri olaylar ile birlikte konunun nereye doğru gideceği hakkında ipuçları barındırıyor. Renklerden müziğe geçiş yapmak istiyorum. Bir filmin akılda kalmasını sağlayan önemli unsurlardan biri müziktir. Filmde 2 eser öne çıkıyor. İlki ateş başında kadınların söylediği ve adını filmden alan Arthur Simonini imzalı şarkı “Portrait de la Jeune Fille. Bir diğer eser ise finalde eminim hepimizin ağlayarak eşlik ettiği Vivaldi’den “Concerto No.2 in G Minor, RV 315: III. Presto”ya da daha bilinen adıyla “Four Seasons: Summer, Part III. Nokta atışı tercihler yapılarak etkisi uzun sürecek müzikler seçilmiş. Film ajitasyona kaçmayan tavrı ve anlatımıyla geçtiğimiz yılın öne çıkan filmlerinden oldu. İyi seyirler...
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Emre Bağce- 1 hafta önce

Teşekkür ederim Mustafa Bey, selamlar 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...

Mustafa Atagün- 1 hafta önce

Paylaştıklarınızın tümüne katılıyorum.... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...

Emre Bağce- 2 hafta önce

Teşekkür ederim Barış Bey, var olun. Haklısınız. Um... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Daha Fazlasını Gör