Okuryazar / Yazılar / Bendeki Ben yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Fatih Man
  • Kategori: Toplum
  • Bu yazı Okuryazar’a 3 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 980
0 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen

Bendeki Ben

İnsan dünyaya geldiği gün, bir yol üzerinedir. Bu yol uzun veya kısa, zor veya kolay olabilir. İnsanın oluşturduğu toplumda, insan gibi bir yol üzerinedir. İnsanın tuttuğu yol, toplumun yolunun bir şerididir. Yani toplum nereye giderse, insan da o istikamettedir. Toplum çok çeşitli bireylerden oluşabildiği için insanın aklına nasıl da aynı yolda olurlar sorusu gelmektedir ama toplumları incelediğimizde, bireylerin birbirlerini etkiledikleri için aynı istikameti tutmaktadırlar. Bugün içimizde dindarından, ateistine, iki ucun arasında bulunan insanlar mevcuttur. Bu iki zıt taraflara baktığımızda birbirlerinden etkilendiklerini görmekteyiz. Yani insan çok dindar olsa bile toplumun din konusundaki konumu kadar dindardır. Belki toplumun çoğunluğundan daha dindardır ama daha fazla dindar bir topluma göre daha az dindardır. Günümüzü,geçmiş ile karşılaştırdığımızda arada belirgin bir fark görmekteyiz. Peki bu iki farklı çağda yaşayan toplumların aralarında kan bağından başka bir bağ yok mu? Elbette toplumdaki düzelmelerin veya bozulmaların bir başlangıcı, süreci vardır ama a noktasından b noktasına toplum 180 derece farklılık göstermekteyse, yeni toplumun geçmiş toplumdan çok farklı ise bu değişimi tetikleyen en önemli faktör nedir? Sosyolojinin batıda ilk çıktığı zamanına baktığımızda, arka planında toplumu yönlendirme amacı güttüğünü görmekteyiz. Günümüzün popüler değimi ile ‘’toplum mühendisliği’’, yukarıda bahsettiğimiz değişimi tetikleyen faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Son iki yüz yılımızı incelediğimizde, toplum sistematik olarak bir yola sokulmuştur. Tabi böyle söyleyince insanın aklına ‘’ hep suç dışarıda mı’’ gibi soru gelmektedir. Bence olayın en önemli noktası da burasıdır. Acaba toplum yapısı böyle bir saldırıya karşı kendini koruyup gelişemez mi, ya da toplum bizzat bu değişimi kendimi istemektedir. Bir de klasik bir söz ‘’ değişmeyen tek şey değişim kendisidir’’ perspektifinden bakarsak bu kaçınılmaz bir sondur. Öyleyse değişim nedir, değişen nedir? Farkındayım her söz bir soruyu ortaya çıkıyor ve çıkılmaz bir döngüye giriyoruz. Zaten de birazda amacımız bu, kafaları biraz karıştırmak… Bu çelişki içeren olgular aslında bizi somut bir şeye yani gerçeğe götürüyor. Zaten bu çelişkiler değil midir toplumu oluşturan. Her birey birbirinden farklı iken nasıl bir oluyorlar, nasıl toplum oluyorlar. Felsefeyi her zaman meşgul eden ‘’ideal toplum’’ kavramı aklınıza gelmiş olabilir ama zaten toplum yapısı bunun olmayacağını kendi tezatları ile ortaya koyuyor. Yani toplum düzensizlikler üzerine inşa edildiğinden, düzensizlikten ideal çıkmaz. Şehirler tarihin yaşayan birer şahitleridir. Değişimi en iyi onlar müşahede ederler ve farklılıkları günümüze taşırlar. Herhalde bu şehirlerin içindeki en canlı şahit İstanbul’dur. İstanbul ah İstanbul ne seninle olur ne sensiz olur. Tarih boyu sevdalılarını önünde diz çöktürmüş şehir. Peygamber müjdesi, fatihin mirası… bugün sana bakacak yüzümüz kalmadı çünkü biz seni katlettik, anlamsızlaştırdık, bir çukur yaptık…. Üsküdar’dan, Eminönü’ne vapurla geçerken, tarih boyu yaşadığımız evrimi en iyi şekilde görebiliriz. İnsanın içini acıtan bir manzara: bir tarafta ihtişamlı ama bir o kadarda mütevazi olan Dolmabahçe, bir tarafta da en çirkin haliyle gök kafes. Bu manzaraları çoğaltmak mümkündür. Aslında bu manzara bizim bir aynamızdır. Nereden nereye geldiğimizin somut örneğidir. Bu iki farklı yapıyı yapanlarda aslında aynı toplumdur ama aralarındaki fark sadece zamandır. Zaman mıdır bu toplumun katili. Bak yine bir suçlu bulduk… Nasıl bu hale geldik? biz kim olduk? biz kimiz? hangisi biziz? Soru çok cevap tek. Hepsi biziz. Dün de bugünde yaşayan biziz. Zaten sorunun en acı tarafı da bu. Aynı kişi olmamız. İnsan doğar ve bir yol tutar. Ama ne yazık ki üstünde olduğu yol hayatı boyunca zikzaklar, sapmalar gösterir ve böylece toplumda sapar. Asıl olan bu sapmaları tespit edip tekrardan doğru yola girebilmektir. Yukarı da az çok bu sapmaların sebebini anlamaya, anlatmaya çalıştık ama kanımca asıl sebebi daha bulamadık. Günümüzün daha doğrusu son iki yüz yılımızın en önemli değer yargısı ‘’güç’’. İslam medeniyeti dünya ya hüküm sürdüğünde en büyük düsturu ‘’ adalet’’ ti. Bugününün jargonu ise güç. Batı dünyayı yönetim altına aldığından beri iki kutuplu bir olgu oluşturdu. Ezen-ezilen, büyük balık-küçük balık, sömüren-sömürülen…. Bu kutupların oluşmasındaki en büyük etken ‘’güç’’ ve ne yazık ki alt da kalanlar, üstünde kilerin güç olgusuna meftun olmuşlardır. Çözümü bu olgu üzerinden görmüşler. Onlara benzemeye çalışmışlar ama ne onlar olmuşlar ne de kendileri. Ne gitmişler ne de kalmışlar, ârafa düşmüşler. Geriden gelen her zaman öndekini geçmeye çalışır ama onun gibi olmaya çalışırsa onu geçemez. Çünkü şekli alabilirsiniz ama onun mahiyetini kapamazsınız çünkü ilerlemeyi sağlayan o metada da kendine has etkenleri de katar. O zaman bize has bir formül, bizim bulduğumuz bir metot gerekmektedir. Burası biraz düşük oldu…….. Bu meftunluk ki bizim önümüzdeki cevheri görmemizi engelleyen. Peki cevher ne? Cevher ben, sen, biz… yani insan. Klasik bir sözdür ‘’ herkes evinin önünü temizler ise, mahalle de temiz olur’’.  Sapmanın kaynağı ben isem, çözümde benim. Bu günlerin ‘’beni’’ ise bundan ne kadar kurtulmaya çalışsa da, iliklerine kadar işlemiş olan bu virüsü bir türlü def edemiyor. Bunu tasvir etmek çok zor değildir. Kendiniz o ‘’ benin’’ yerine koyup, hayatınızda vazgeçemediğiniz ama vazgeçmek zorunda olduğumuz illetleri, virüsleri tespit edin, sonra da nedenlere, niçinlere kafa patlatın. Vazgeçilmiyor, tevil yolları aranıyor, zor geliyor değil mi?  Evet, evet haklısınız, sanki bu sapmayı düzeltmek pek mümkün değilmiş konuşuyorum. Ama kastım bunun imkansızlığını ispat değil, zorluğuna vurgu yapmaktır. Her şahıs kendi hayatında, bir sınav ile mutlaka karşılaşır, sanırım ‘’ben’’ in en büyük imtihanı, en çok eleştiri yaptığı bu sistemden bağlarını nasıl koparacağıdır. Bu sistemin bizi bu kadar sarmasında bizim için bir şans da var esasında. Eğer bu sistemin işleyişini ve ‘’beni’’ ve ‘’bizi’’ nasıl bu kadar sardığını keşfedebilirsek, bunu onu yıkmada kullanabiliriz. Tabi bunun için en önce ‘’beni’’ keşfetmek gerekir. ‘’Ben’’ neyim, ne yapabilirim, neye gücüm yeter…. Biz aslında ‘’beni’’ iyi tanımıyoruz. Ne yaptığını, neler başardığını unuttuk. ‘’Beni’’ küçük gördük, o yukarıda bahsettiğimiz ‘’gücün’’ karşısında yenildiğini kabul ettik ve dönüş olmadığına inandık. İşte yeni devrim ‘’beni’’ bulabilenlerin olacaktır. Elbet bu düzen yıkılacak, su yolunu bulur gibi ‘’ benler’’ de yolunu bulacaktır. Önemli olan bu zamanı hızlandırmaktır. Gayret edelim, tembellikle sarılmış zarımızı yırtıp, benliğimizi haykıralım.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Fatih Man imzasında diyor ki;

"Hak geldi, batıl zail oldu."

Fatih Man'ın Profili Fatih Man'ın Tüm Yazıları

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Mustafa Atagün- 14 saat önce

Demokrasinin yerleştiği ülkelerde, yöneticileri ger... Kimlerin Yönetmesi İçin Oylama...

Emre Bağce- 2 hafta önce

Teşekkür ederim Mustafa Bey, selamlar 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...

Mustafa Atagün- 2 hafta önce

Paylaştıklarınızın tümüne katılıyorum.... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Daha Fazlasını Gör