- Yazar: İnci Yılmaz Şimşek
- Kategori: Edebiyat, Hikaye
- Bu yazı Okuryazar’a 11 ay önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 728
Derin Yara
...
Bir yaz günü, belki de yüzyılın en sıcak gününde serinlemek için parka gitmiştim. Ağaçların gölgesinde oturur, çocuk sesi ile biraz huzur bulurum diye düşündüm. Sevdiğim yazarın yeni çıkan kitabını da yanıma aldım. Çocuk şekeri, kuş cıvıltıları gibiydi. Huzur veriyordu bana. Belki de hiç çocuğum olmadığı için bu denli hoşuma gidiyordu çocuk sesleri, bilmem. Parkın kafeteryasına oturmuş çayımı yudumluyordum. İçimden çaya methiyeler diziyordum. Sıcakta harareti alan, soğukta içini ısıtan çay ne mübarek bir içecekti? Çantamdan kitabımı aldım. Tam okumaya başladım ki bir çocuk ağlaması duyuldu. O yöne baktım küçük bir çocuk ağlayarak annesine doğru koşuyordu. Başka bir çocuk da aynı yerden yanımdaki masaya suçlu bir şekilde gelip babasının bacaklarının arasına girip babasına sarıldı. Dünyanın en güvenli yeri bir anne ya da babanın kucağı değilse; neresiydi, diye düşünerek gülümsedim. Yan masaya küçük bir kız çocuğu daha geldi koşarak ve öfkeyle. Hararetle el kol hareketleri yapıyordu. Yan masadaki kız çocuğu babasına biraz daha sokuldu, çekinerek. Küçük kız çocuğu eli ile boğazını gösterip bastırıyordu.
- Bu var ya bu diye bağırdı. Çocuğun midesini sıktı ya midesini. Bunu söylerken kendi boğazını sıkıyordu hala.
Midesi derken kendi boğazını göstermesi bana komik gelmişti. Diğer kız çocuğu onun kardeşiydi. Ondan birkaç yaş büyük olan da sanırım ablasıydı. Babasına sarılıp ağlamaya başladı. Küçük kız çocuğu hala boğazını gösterip bağırıyordu.
- Hay Allah’ım ya, midesini sıktı çocuğun midesini. Ağladı annesine gitti çocuk. Şimdi polisler hapse atacak bizi.
Annesi büyük kızını sakinleştirmeye çalıştı. Bir yandan da babasına sarılıp ağlayan diğer kızının saçlarını okşuyordu. Garsonu çağırıp hesabı istediler. Büyük kız çocuğu koşarak parka geri döndü. Gördüğü haksızlığı büyüklerine söylemenin gururu ile. Kardeşi de olsa haksızlığa karşı gelmişti sonuçta. Bir süre sonra hesabı ödeyip çocuklarını toparlayıp gitti aile patktan. Kendi kendime boğazımı gösterip midesini sıktı midesini, dedim kahkahalarla. Etraftaki birkaç masa dönüp bana baktı. Deli mi bu kadın? Kendi kendime gülüyor, diye düşünmüşlerdi her halde. Ben ise insanların ne düşündüğünü umursayacak yaşı çoktan geçmiştim. Küçük kız çocuğunun taklidini yapıp kendi kendime gülüyordum. Birden başka bir çocuğa takıldı gözüm. Bu kavurucu sıcakta bütün çocuklar kısacık şortlarla, atletlerle gezerken altında uzun bir pijama, üzerinde uzun kollu kocaman bir hırkayla etrafına bakınıyordu. Oynamak istiyor ama sanki oynamak için komut bekliyor gibi korku ile etrafına bakınmaya devam ediyordu. Öyle şaşkın şaşkın parkın ortasında dikilip duruyordu. Herhalde kaybolmuş, diye düşünerek masamdan kalkıp bu oğlan çocuğuna doğru ilerledim.
- Ne yapıyorsun burada? Neden oynamıyorum, diye sordum.
Korku ile etrafa bakmaya devam etti.
- Birini mi arıyorsun? Kayıp mı oldun, diye sordum.
Yine sessizlik ve korku ile cevapladı beni suskunluğu ile. Eli ile sürekli hırkasını çekiştirmesi garibime gitmişti.
- Sıcak değil mi? Çıkarıp annene versene hırkanı? Dedim.
Yere baktı. Korku ve utangaçlıkla hırkasının kolunu çekiştirmeye devam etti. O an fark ettim bileğindeki yarayı. En derin yaralar en kuytulara saklanmıştı sanki. Küçük çocuk ise acemi bir şekilde yarasını gizlemeye çalışıyordu. Sigara izmariti yanığıydı bu. Başka bir şey olamazdı. Ortası koyu renk, kenarları kabarmış yanıktı bu yara. Öfkeyle parktaki çocuğun kolundan tutup yürümeye başladım.
- Annen nerede, diye sordum. Eli ile hızlıca gösterip tekrar hırkasını çekiştirmeye devam etti.
Bir hışımla kolundan tuttum, gösterdiği annesine götürdüm onu. Annesi elinde telefon, ağzında sigara; telefonla oynuyordu umursamaz bir tavırla.
- Kardeş bu çocuğun koluna ne olmuş? diye sordum. Çocuğun kolundaki yarayı göstererek.
- Çocuktur olmuştur bir şey abla. Ne bileyim? Dedi.
- Senin değil mi çocuk? Nasıl bilmezsin?
- Durdukları yerde durmuyorlar ki abla. Ne ipte ne kazıkta! Deyip gülümsedi arsızca.
- Sigara izmariti söndürülmüş kolunda, dedim öfkeyle. Utanmadan bir de gülüyordu karşımda.
- Sigara içerken külü düşmüştür. Ne kurcalıyorsun abla? diye sordu sinirle.
Cebimden sigara paketini çıkarıp bir sigara yaktım. Külünü bileğime savurdum. İz bırakmadı. Düştü kül bileğimden.
- Bak böyle olur sigara külü, dedim. Basbayağı sigara söndürülmüş bu çocuğun bileğinde. Allah bilir başka ne yaraları vardır, derken hırkasını çekiştirdim.
- Bırak çocuğumu, dedi bir hışımla.
Çocuğuna dönüp, gidiyoruz, diye komut verdi. Gözlerinden ateş fışkırıyordu. Çocuk ağlamaktan korkarak yere baktı korku ile.
Bırakmadım çocuğun kolunu. Çekiştirdi kadın çocuğu. Ardından bağırdı kadın avazı çıktığı kadar.
- Çocuk kaçırıyorlar. İmdat! diye.
Hemen cebimden telefonu çıkardım. Polisi aradım. O arada yanımızda bitiverdi parklarda dolaşan sivil polisler, sağ olsunlar. Son dönemlerde çocuk kaçırma olayları arttığı için tüm emniyet teyakkuzdaydı sanki. Çocuğun kolunu gösterdim memur kadına. Öfkeden ağlamak üzereydim.
- İşkence yapıyorlar çocuğa fark ettim sigara söndürmüşler. Yalan söylüyor annesi, iftira atıyor, dedim. Annesi bağırıyordu.
- Valla iftira atıyor. Çocuğumu kaçırmaya çalıştı.
Polisler çocuğun koluna baktı. Bir anneye bir de bana baktı. Ben korku ile çocuğun hırkasını çıkardım. Hırkasını sıyırınca daha vahim bir tablo çıktı ortaya. Morluklar, yanıklar, kesikler... Ah, yavrum mini minnacık bir çocuk daha. Ne gelmiş başına, diye düşündüm. Polisler apar topar anneyi de çocuğu da alıp ekip arabasına bindirip gitti. Arkalarından baka kaldım. Nasıl olurdu böyle bir şey? Bir insan evladına nasıl böyle bir şey yapabilirdi? Bırakın evladını... Bir insan bir insana nasıl böyle bir şey yapabilirdi? Bu çocuğun hayatta güveneceği yegâne insan olan annesi böyle bir şey yapıyorsa diğer insanlara nasıl güvenecekti? Bedenindeki yaralar kapanacaktı elbet, peki ya ruhundaki derin yaralar nasıl kapanacaktı? Kim, nasıl merhem olacaktı bu yaralara? Çocuğuna işkence yapan bu anne mi saracaktı yaralarını? Gözyaşlarım sel olmuş vaziyette yerime döndüm. Az evvel güldüğüm küçük kız çocuğunu düşündüm. Nasıl da yanlışı ilgili yere ihbar edince gururlanmıştı? Nasıl kabarmıştı kolları haksızlığı bağırdığı için? İşte, ben de tam öyle yapmıştım. Aynı o küçük kız çocuğu gibi haksızlık karşısında susmamış, haykırmıştım. Ardımdan gelecek böyle çocuklar olduğu için umutluydum hala ama bu haksızlığa uğrayan çocuklar çok canımı acıtıyordu.
...
İnci YILMAZ ŞİMŞEK
Eğitimci yazar
Hükümsüz Kimlikler, Ölümüne Aşk, Şen Yuva, Kayıtsız Kimlikler, Bir Kedi ve Bir Adam, Uzay’ın Kayıp Gezegeni
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
İnci Yılmaz Şimşek imzasında diyor ki;
İnci Yılmaz Şimşek Eğitimci Yazar Hükümsüz Kimlikler, Ölümüne Aşk, Öğretmenler için Yaratıcı Yazarlık El Kitabı, Şen Yuva, Kayıtsız Kimlikler adlı kitapların yazarı.
İnci Yılmaz Şimşek'ın Profili İnci Yılmaz Şimşek'ın Tüm YazılarıBu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Emre Bağce- 20 saat önce
Bu nazik, güzel sözlerinniz için teşekkür ederim ab... Huzurun Sesi
Kadir TEPE- 21 saat önce
Şâir bir babanın şair oğlu olur tabii ki. Gönlüne,... Huzurun Sesi
Kadir TEPE- 1 gün önce
İyi öyküler düşler, iyi öyküler dinler ve iyi öykü... Öyküleri Yeniden Dinleyerek Yaş...