- Yazar: Gizem Karagüzel
- Kategori:
- Bu yazı Okuryazar’a 7 ay önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 372
Gündüz Yürüyenler
Uzun süredir konuşmak istediğim ve hepimiz için ciddi derecede önemli olduğunu düşündüğüm bir konu var, sektörler.
Üniversite yıllarından beri pek çok işte çalıştım, çünkü paraya ihtiyacım vardı, ekstra vardı. Zor koşullarda okuyorduk, burslar yetmiyordu. Gerçi şimdiki zamanda paranın değerine bakarsak 20 TL ile üç gün geçirdiğimi, 5 TL'mi utanarak bankadan çekmek zorunda kaldığımı hatırlıyorum, ders notu fotokopisi alabilmek için. On iki kişilik odalarda kalmak. Üst üste ailede yaşanan talihsizliklerin en güzel kısmı, sıkıntılı zamanlarda da olsa üniversiteyi hastanede babamı beklerken kazanmaktı.
Tüm bunları duygusal manipülasyon için anlatmıyorum. Bunlar beni güçlendiren şeyler oldu. Herkesin bir hikayesi vardır ve yaşanması gereken her şey yaşanacaktı. Tüm bunlar beni yıpratırken, güçlendirdi de, aynı yaşamdaki zıtlıklar gibi.
Neden buradan başladım anlatmaya?
Çünkü, okumak için, bir şeyler öğrenmek için mücadele hiç kolay değildir. Kolay gibi görünse de, diğer yönlerden şanslı olunduğu düşünülse dahi, yine de zordur bu çaba.
Geçenlerde bir haber, çoğu haberden biri, kötü olanlardan, sürekli yaşanan.
İTÜ'de uzay mühendisliği mezunu arkadaş, kendi üniversitesinde garsonluk yapıyordu ve yaşamına son verdi. Burada eminim ki, üzüldüğü şey çalışmak değil, garson olmak da değildi. Onca harcadığı çaba, ufak da olsa umutları, ikisi olmasa da belki tekinin gerçekleşebileceği umutları vardı.
Ben de garsonluk yaptım çok. Para kazanmak, çalışmak statü gözetmeksizin güzeldir. Ama aidiyet hissi kısmı, bir gün bir şeylerin değişebileceğine, yapmak istediklerini idame ettirebilme inancıyla dayanıyorsun, geçmişteki emeklerini göz önünde bulundurarak. Bunlar hiç kolay değil.
O kadar çok iş görüşmesi yaptım ki bu zamana kadar. Hepsi birbirinin aynısıydı. Tamamen tüketim amaçlı, benzer robotlar yaratmak üzerine. Başaramadıkları her şeyi sen yapabildiğin için, cevap verebildiğin, cümle kurabildiğin, yalaka olmadığın için sana katlanamadıkları, kabus ortamları. İş profesyonelliğinden bahsedip, zerre alakaları yoktur. Aptal yerine koymaya çalışır seni en aptalları. Evet amiyane tabirler kullanmak durumunda kalıyorum, aslında olay bundan daha kötü çünkü. Seni ele geçiremediklerini anladıklarında da, daha da vahşileşirler. Bana her zaman gülünç geldi bu kısmı. Trajikomik desek daha uygun olabilir.
Birkaç yıl önce yazdığım Prezantabl yazımda da benzer şeylerden bahsetmiştim.
Aynı şeyler geçerli, ama çok daha fazlası da hakim kötü anlamda. Sizin herhangi üretim bazında bir şeyle uğraşmanız bile onları delirtir. Çünkü asla sahip olamayacakları ve bu güne kadar olamadıkları bir şeye sahipsinizdir. Eskiden de torpil vardı. Kayırmacılık, bezdirme politikasi, günümüzde mobbing deniyor, daha çok. Yani onlarla çalışırken ne para kazanabilirsiniz, kazandırmanız gerekir sadece, daha çok ve sonra daha çok. Sonrasında da sürekli aile olmaktan bahsederler, en gülünç bir diğer kısmı. Basit psikolojik serzenişlerle etkileme çabası, ne demek olduğunu anlamasalar dahi. Bir görüşmede karşımdaki kişi şey sormuştu. Hayatımın en saçma cümlelerinden birini duymuştum. "Hiç iletişim sorunu yaşadın mi?" Şirketin sorması için verdiği inanılmaz üst akıl bir test sorusu. Şaka gibi değil mi? Ama gerçek.
Esas gelmek istediğim şu ki, bir insanın bence dünyadaki en önemli keşiflerinden biri ne istediğini, aynı zamanda da neyi istemediğini bilmesidir bence. Sizi olduğunuzdan farklı bir kişiye dönüştürmelerine izin veremezsiniz. Esas istedikleri bu. Korkutmak istiyorlar, işini kaybedersin. Her yerde aynısı var, şu çağda öyle, bu doğru. Ayrıca açlık sınırı ne kadar, alınan ücretler ne kadar, neredeyse maaşla kira ödeyemezsiniz.
Onlara size aşıladıkları korkuyu kat ve kat geri vermelisiniz. Hakkınızı yedirmeyin, cevap vermekten korkmayın. Ne olduğunuzu, kim olduğunuzu ne yapmak istediğinizi unutmayın. Hiçbir şey için geç de değil, erken de çünkü. Bugüne kadar hiçbirine boyun eğmedim, karşı çıktım, onların sisteminin getirdiği her şeye. Çünkü zaten bir şeylere mücadele yeterince zorken, götürdükleri daha fazla oluyordu. Bunları görmezden gelemezsiniz. Gerçek bir başkaldırı şart, korktukları bu. Basit bir örnek vereyim. Aynı anda bir mağazada çalışan beş kişi, prim ya da maaş ücretini yükseltebilir. Eğer isterlerse bu kolay. Sonra bunu gören başkaları da yapabilir. Nasıl mı? İşverenle küçük bir sohbet sonrası. O beş kişi de tek bir gün işe gitmezse ne olur? İşten mi kovulurlar? Belki, ama sağlam bir şeyin fitili de ateşlenmiş olur. Aynı zamanda bir hafta içinde tekrar benzerini de bulmak zor değil.
Esas zor olan sürekli kendine, benliğine rol kesmek, kişiyi gün sonunda yok edecek olan bu. Bence bu sadece iş yaşantısında da değil, hayatın tüm alanında geçerli. Gerçekleri tek bir kez de olsa herkesle paylaşmak gerektiği. Risk almayan toplumlar ve insanlar ne yazık ki yerinde saymaya devam ediyor. Sürüye dahil olmadan, sürüyü yönetmeye çalışarak, çünkü onlara hayatları boyunca sadece bu öğretildi. Normal olan o türden bir yaşam değil. Evet, çalışmak zorundayız, para kazanmak zorundayız, kimseye muhtaç olmadan yaşamı sürdürmeye çalışmak.
Fakat giderek daha da kötüleşiyor biz her şeye biat ettiğimiz sürece. Çevrenize bir bakın, tüm o çalışan insanlara. Kızgınlar, mutsuzlar. Bir markete girdiğinizde sırayı beklemeye tahammül edemiyorsunuz değil mi en basiti? O kişi mesai bitimine kadar beklemek zorunda. Ama empati kuramıyorsunuz.Sorun aynı, istemediği şartlarda çalışıyorlar, aynı sizin gibi.
Tolkien'in Hobbit üçlemesinde bir sahne var. Gandalf ile Galadriel'in küçük bir sohbeti. Galadriel, Gandalf 'a soru soruyor, neden Hobbit'i bu ciddi ve önemli görev için seçtiğini. Gandalf ona şöyle cevap veriyor: "Çünkü korkuyorum diyor, ama onun cesareti bana umut veriyor. Gündelik hayatta sıradan gibi görünen canlıların, iletişimlerinin herhangi bir şeye dokunuşlarının sıradan gibi görünen, günlük hayattaki küçük eylemlerin büyük şeylere sebep olabileceğinden bahsediyor."
Tamamen ona katılıyorum. Sadece biz yapsak ne olur, ne işe yarar diye düşünemeyiz. Hep söylediğim bir şey var. Bu dünyada beni en çok rahatsız eden şey, yaptıklarım değil, düşünüp de yapamadıklarım olurdu. En büyük pişmanlığım, sonucu istediğim türde şekillenmese de denemekten vazgeçemezdim. Çünkü, beni ben yapan en önemli gerçeklik buydu.
Bundan asla vazgeçmeyeceğim.
Olay çok para kazamak, her şeye sahip olma kafası değil, insanca yaşamak, daha insani koşullarda. Şu yaşımda bile ölene kadar ödememiz gereken tüm vergiyi çoktan ödemiş olma ihtimaline karşı, bunlardan söz etmek hakkımız.
Bugün söylemek istediklerim işte bunlar ve eminim ki bu konuda hepimizin söylemek istediği çok şey var.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Bu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Emircan ERDAL- 22 saat önce
Kaleminize sağlık Başlangıçlar ve Sonları
Neslihan- 1 hafta önce
Bu güzel yazı için teşekkür ederim. 🌸 Karamsarlığın Gölgesinde: Kendi...
Emre Bağce- 2 hafta önce
Teşekkür ederim abi, çok yaşayın. Huzur ve esenlik... Karamsarlığın Gölgesinde: Kendi...