- Yazar: Emircan ERDAL
- Kategori: Toplum, Dünya
- Bu yazı Okuryazar’a 3 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 354
Kabul edelim: hepimiz kaybediyoruz
Doğruyu yanlıştan ayırt edebilmeyi öğrenene kadar hayatımızı kimlerin şekillendirdiğini düşünsek aklımıza kimler gelirdi? Bu kişilerin nitelikleri hakkında yorum yapacak olsak ne derdik? Örneğin, aklımıza gelenler arasında kaç tanesi mürekkep yalamış, tahsil görmüş kişilerden oluşmaktadır? Veya kaçının sözgelimi feleğin çemberinden geçmiş kadar farkındalığı vardı? Doğruluğu herkesçe bilinen bir gerçek, bilenlerle etrafı donatılmış sosyal ağların bilmeyenlerle donanmış ağlarla bir olmaması. O kişilerin sahip olduğu kişisel özelliklerin, yazgımızla sıkı ilişkide olduğu da ayrı bir gerçek. Bu yüzden, elekten dökülmeye başlayan ilk kumlar, bahsedilen farklılaşmayla ortaya çıkıyor. Olgunluk kapsamında karalamak istersek, bugünün toplumunda bireyler arası sorumluluk alma kapasitesindeki yetersizliğin temelleri epey gerilere uzanıyor. Doğan Cüceloğlu’nun yazmış olduğu Yetişkin Çocuklar kitabı, 50 yaşlarına gelen fakat sorumluluk bilincine erişememiş kişilerin yoğun bir nüfusu olduğuna kanıt.
50 yaşını aşkın bireylerin dahi değerlendirme kriterlerinde sınıfta kaldığı bir ortamda, bunun nedenlerini araştırmak istersek temel bir problemle karşı karşıya kalıyoruz: bir zamanlar dayanışma içindeki toplum yapımız, yerini bencilleşmiş bireylere bıraktı. “Bir elin nesi var; iki elin sesi var.” yerine “Her koyun kendi bacağından asılır.” propagandasını duymamız bu duruma bir örnek teşkil ediyor olsa gerek. Meselenin mutfağına indiğimizde, bu çözülmede suçlayabileceğimiz en az üç zanlıya ulaşabiliriz: bunlardan birincisi piyasa ekonomisinin başarısızlığı, diğeri teknik ilerlemenin büyük katkısının olduğu yalnızlaşma iken son olarak suni çözümlerle bataklıkta debelenmemizdir.
Sermaye biriktirerek yaşamını sürdüren müteşebbislere karşı işçi ihtilallerinden yeni rejimlerin başa gelmelerine kadar birçok dalgalanma meydana gelmiştir. Tarihsel kahramanları göklere çıkarmadan, biraz daha ayağı yere basan olgular örnek vermek gerekirse; sendikalar, ücretlilerin iş verenlere karşı korunmasındaki aksiyonlarıyla, müteşebbisi kısıtlayan en kritik kurumlar olarak sahnede yerlerini almışlardır. Ücretlileri bir amaç çatısında buluşturan bu ortaklaşa (Kollektif) hareketler belli ki sermayedarların başına dertti. Refahlarını sürdürebilmek için, meclislerde maddi güçleriyle boy gösterirken, akademik kürsülerde ana akım iktisadı oluşturarak reaksiyon göstermişlerdir. Dünyada ve özellikle Türkiye’de 1980’lerden itibaren bireyleri kasten siyasetten uzaklaştırma eğilimleri özel hukuk kişisini ve onun yaşam alanını düzenleyen kamu hukuk kişilerini birbirinden ayrıştırıp, toplumun bütünleşik yapısı bozulduğunda, sonraki nesillerin ülke meselelerinden uzak kalması Post-truth çağına geçişin ilk çimentolarıydı. Perikles’in de söylediği gibi: “Devlet işlerine karışmayanlara, kendi işi gücü ile uğraşan sessiz bir yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan biri gözüyle bakıyoruz. Bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir, ama hepimiz onu yargılayacak yetenekteyiz. Biz tartışmaya, siyasal eylemin önüne dikilen bir engel diye değil, bilgece davranmanın vazgeçilmez bir ön hazırlığı diye bakarız”.
Ortaklaşa aktivitelerin yoksunluğundan kaynaklı yeni tedavi yöntemleri arıyoruz. Kişisel gelişim literatürünün kodamanları ve saadet zinciri yönetimi uygulayan fırsatçılar şu andaki en muhtemel çözümler görünüyor. İkisinin de ortak özelliği bedbaht kişilere çare olmasıdır. Ta ki kişisel gelişim literatürünün verdiği narkoz etkisi geçene, Kollektifbank (!) sahipleri kaybolana dek. Belli ki bu arayış sermayedarın da işine gelir. Çünkü onun para kazandığı sistemde sorun yoktur. Sorun olsa olsa zengin olamamayı bilmeme, konsantrasyon eğitimi almama, TEDX sohbetlerinden uzak kalma, olumlu düşünmemedir. Bizlerse bu hengamede ilerlemeye çalışırken çarklar dönmeye devam eder, mevsimler birbirini kovalar, fakat bir gün de yan kapıdaki komşuya hâl hatır sormayız. Yan komşumuzun da aynı dertlerden mustarip olduğunu bilsek fikrimiz değişir miydi? Maalesef bunu da bilmiyoruz.
Diğer yandan devrimizin alametifarikalarından olan ekranlar, bireyleri insanlarla ve diğer uğraşlarla etkileşimden alıkoyarken aynı zamanda onları pasif bir konuma sürüklemiştir. Şehirlerdeki zaman akışının hızından dolayı sosyal bağlantıların asgari düzeye indirilmesi de bir sebep sayılabilir. Birey bencil olmaya başladıkça içinde yeşeren idealist ve radikalist yönü de kaybederken belirleyici konumundan, uyum sağlayıcı konuma kabul etmek durumunda kaldı. İdealleri, hedefleri olmayan kişiler çıkarlarına hayati önem atfederken müşterek değerler kaybolmaya başladı. Bunun en dramatik çıktısı da günün sonunda daima hâkim çıkarların kazanması oldu. Egemenlik hakkımızı, özgürlüğümüzü vaat eden demokrasi de “Bugün olmasa da bir gün elbet!” gözüyle baktığımız Berlin Duvarı’nı anımsatıyor adeta…
Yalnız birey bulanık bir sudadır. Hayat dansını icra eden bu kişi sürekli karar vermek durumundadır. Bunların hepsi karar verme maliyetlerine yansır ve kararlarının çoğundan başarısız döner. Yöneldiği başarısız deneyimlerse kompleksler ve nevrozları meydana getirir. “Psikolojik hastalıklar artıyor!” söylemleriyse kendi kendini doğrulayan kehanet gibi adeta. Toplumun bir bireyi olamayacak kadar toplumsal yaşamı hissedemeyen, yalnızken mucizevi çözümlere inanıp onların peşinden koşturacak kadar naif ve belirleyici yönü törpülenerek, kabul edici bir konuma gelen günümüz insanı ne zaman yetişkinliğini yaşayacak? Kabul edelim: hepimiz kaybediyoruz.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Emircan ERDAL imzasında diyor ki;
Sorumluluğumuz kadar hak ederiz.
Emircan ERDAL'ın Profili Emircan ERDAL'ın Tüm YazılarıBu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Emre Bağce- 1 hafta önce
Teşekkür ederim Mustafa Bey, selamlar 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Mustafa Atagün- 1 hafta önce
Paylaştıklarınızın tümüne katılıyorum.... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Emre Bağce- 2 hafta önce
Teşekkür ederim Barış Bey, var olun. Haklısınız. Um... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...