Okuryazar / Yazılar / Normalleş(me) yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Burcu Biter
  • Kategori: Toplum, Medya
  • Bu yazı Okuryazar’a 1 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 337
3 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen

Normalleş(me)

Toplum olarak oldukça zor bir süreçten geçiyoruz. Ne yazık ki, yine!.. Ülkemizin ilkokul sıralarından beri öğretilen bir gerçeği olan deprem, çok acı kayıplarla kendini yeniden hatırlattı bize. Hiçbir insanın psikolojisinin, ruhunun, vicdanının ve bedeninin kaldıramayacağı büyük bir yıkım yaşadık. Haliyle zihin dünyamız altüst oldu; okula, çalıştığımız sınava, yazdığımız makaleye, izlediğimiz filme, falanca dilden çevirdiğimiz yazıya, çizdiğimiz resme, okuduğumuz kitaba, hazırladığımız projeye, kısaca işe güce, elimizdeki meşgaleye odaklanamaz olduk. Zira içinde bulunduğumuz vaziyette normal kalamazdık. İlk andaki şoku üzerimizden attıktan sonra her birimiz karınca kararınca yaralarımızı sarmaya çalışmaya başladık. Felaketin travmatik boyutu, getirdiği olumsuzluklar, alıp götürdüğü kazanımlar vs. daha uzunca bir süre konuşulmaya devam edecek, etmeli de elbette. Bir Tarkan şarkısında da geçtiği üzere, (öncelikle) ‘‘Unutmamalı’’! Unutmamalı ve gerekli önlemler alınmalı ki, böylesi bir felaket bir daha yaşanmamalı! Unutmamalı ki, her an deprem olacak korkusu yaşamadan yastığa baş koyup huzurla uyuyabilelim. Ve unutmamalı, mesela bariz bir deprem ülkesi olan Japonya’da insanlar bu korkuyu yaşıyorlar mı? Şayet bizde olduğu gibi korku ve panik psikolojisiyle işe güce odaklanamayıp uyuyamıyorlarsa nasıl çalışkan ve üretken bir millet olabiliyorlar? Cevap (evvela) vicdanda, akılda ve bilimde saklı. Bu büyük felaketin medya boyutu ise, iletişim alanında doktora yapan biri olduğum için olsa gerek beni sorgulamaya ve bir iki kelam bir şeyler yazmaya sevk etti. Geleneksel medya kategorisinde yer alan televizyonun ‘‘yeni medya’’ araçlarının artan kullanımıyla birlikte milyonları etkileme gücünü yavaş yavaş kaybettiğiyle ilgili olarak akademide çok sayıda metin var. Fakat Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve kitlesel bir yok oluşa sebebiyet veren bu büyük deprem bize gösterdi ki, televizyon en azından ülkemizde halihazırda önemli bir etkiye sahip. Youtube kanalları veya Instagram hesapları üzerinden de deprem bölgesine bağış toplamak için yayınlar yapıldı, bununla birlikte hiçbirisinin etkisi, hemen hemen bütün televizyon kanallarının bir araya gelerek yaptıkları ‘‘ortak yayın’’ kadar büyük olmadı. Türkiye’nin ve dünyanın pek çok yerinden kampanyaya önemli miktarda bağış yapıldı. Bu ortak yayının ardından televizyon kanalları depremden önceki yayın akışlarına kaldıkları yerden devam etmeye başladılar. Yani bir anlamda ‘‘normalleştiler’’. Nitekim televizyon yayınlarıyla ilgili bu süreci Koronavirüs pandemisiyle de yaşamıştık. Pandeminin başlarında bütün dizilerin, eğlence programlarının vs. çekimlerine bir müddet ara verildi. Kısa bir süre sonra da hastalığın yayılması pahasına yayın akışları normale döndü. Peki bu normal yayın akışlarının içerikleri genel olarak nelerden oluşuyor? Mesela diziler birbirlerini aldatan eşlerin, küçücük çocuklara uygulanan şiddetin, önüne gelene ahkam kesen mafya babalarının, çeteleşen mahallelinin, en kısa yoldan çok para kazanmak için her yola başvuran insanların vs. görüntülerinden/hikayelerinden oluşuyor. 1990’lı yıllardaki ve 2000’lerin başlarındaki aile ve mahalle temalı dizileri düşününce, şimdikilerle aralarında ne de çok fark var! Eminim pek çoğumuz ‘‘ailece’’ izleyebileceğimiz bir şey bulamıyoruzdur son yıllarda. Habercilik ise böyle bir süreçte bile magazinleşmeye doğru gidiyor. İnternet sitelerindeki haber başlıkları daha çok tık alma kaygısıyla yazılıyor; ‘‘Tahminleri tutan Naci Görür 3 ilimize dikkat çekti’’, ‘‘Haluk Levent yaptığı paylaşımla dikkat çekti’’ ya da ‘‘Niğde’deki deprem yeni depremleri tetikler mi? AFAD’dan açıklama’’ gibi… Şimdi sorulması gereken soru kanımca şu: Bizim normalimiz ne ve bize normal diye gösterilen şeyler gerçekten normal mi? Neil Postman ‘‘Televizyon: Öldüren Eğlence’’ adlı meşhur kitabını şu şekilde sonlandırır: ‘‘Huxley, H. G. Wells’le birlikte, eğitim ile felaket arasında bir yarışta olduğumuza inanıyordu ve hep medyanın politikası ve epistemolojisini anlamamızın zorunluluğu üzerine yazılar yazmıştı. Sonuçta Huxley, … insanların başına gelen belaların bu insanların düşünmek yerine gülmelerinden değil, neye güldüklerini ve düşünmeyi niçin bıraktıklarını bilmemelerinden kaynaklandığını anlatmaya çalışıyordu.’’ (Postman, 2016, s. 199) Bilimle, sanatla, güzellikle yaşamak dileğiyle…
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Burcu Biter imzasında diyor ki;

''Ütopya ülkesinin olmadığı hiçbir dünya haritası bakmaya değmez.'' Oscar Wilde

Burcu Biter'ın Profili Burcu Biter'ın Tüm Yazıları

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Emre Bağce- 1 hafta önce

Teşekkür ederim Mustafa Bey, selamlar 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...

Mustafa Atagün- 2 hafta önce

Paylaştıklarınızın tümüne katılıyorum.... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...

Emre Bağce- 2 hafta önce

Teşekkür ederim Barış Bey, var olun. Haklısınız. Um... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Daha Fazlasını Gör