- Yazar: Emre Bağce
- Kategori: Sağlık, Tarih
- Bu yazı Okuryazar’a 3 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 887
Selçuklu şifahaneleri
Hastaneler insanların sağlıklı yaşamasına hizmet etme işlevini bir kenara bırakıp, öncelikleri arasına para kazanmayı koymuş görünüyorlar. Adeta birer ticarethane gibi işliyorlar. Bitmek tükenmek bilmeyen istekler, beklentiler, pazarlıklar... Nice hizmetler alınıyor, nice mallar satılıyor can pazarında... Bu pazarda bırakınız hastaları, hasta bakıcısından hekimine çalışanların gördüğü değer de pek tartışılır bir halde. Ne demek istediğimi hastanelere yolu düşen, yanından yöresinden geçen herkes bilecek, hissedecektir.
Sağlıkta nereden nereye gelindiğini görmek, kazanım ve kayıpların bir değerlendirmesini yapabilmek için Selçukluların sağlıkta yaptıkları hatırlanmaya değer.
Selçukluların mimari, şehir ve sağlık anlayışı gelecek çağlara da örnek olacak niteliktedir. Camiler, medreseler, kervansaraylar, köprüler, çeşmeler, imarethaneler, hanlar, hamamlar ve kümbetler...
Selçuklularda özellikle anılması gereken yapılardan biri ise şifahaneler. Şifahane ifadesi bile başlı başına insanların iyileşmesine, şifa bulmasına yardımcı olacak anlamlı, sihirli bir kelime. Abbasiler, Tolunoğulları ve Endülüs'te olduğu gibi, Selçuklular da sağlık kurumunu darüşşifa veya darüssıhha olarak adlandırmıştır; yani orası şifayurdu, şifa evi veya şifahane olarak görülmüştür; ticarethane değil. Şifahaneleri yaşatmak ve ihya etmek için ticarethaneler, topraklar vakfedilmiştir. Selçukluların eriştiği her yerde şifahaneler de bir bir yükselmiştir.
İlk şifahane Nişâbur'da kurulmuştur; Ne o şifahane ne de Bağdat, Şiraz, Berdeşir, Kâşan, Ebher, Zencan, Gence, Harran ve Mardin'de kurulmuş olan şifahaneler günümüze ulaşmıştır. Şam'daki Nûreddin Dâruşşifası (1154), Kayseri'deki Gevher Nesibe Dâruşşifası ve Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi (1206), Sivas'taki Keykavus Dâruşşifası (1217), Divriği'deki Turan Melek Dâruşşifası (1228), Tokat'taki Gök Medrese de denilen Pervâne Bey Dâruşşifası (1275), Çankırı'daki Atabey Ferruh (1235) ve Kastamonu'daki Ali b. Pervâne Dâruşşifası (1272) varlığını korumuştur.
Fotoğrafta Divriği Darüşşifası görülmektedir. Ulucamiye bitişik olarak yapılmış olan Divriği Şifahanesi Anadolu'daki darüşşifaların ayakta kalan örneklerindendir. Bu şifahane, Erzincan Emiri Fahrettin Behram Şahın Kızı ve Ahmet Şahın eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır.
Bir kişiye kırk gün deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olurmuş; hayatının önemli bir kısmını bugün adına hastane denilen o ruhsuz binalarda, kuyruklarda geçiren ve bedenindeki küçük bir sivilceden dolayı bile hasta olarak nitelenen insanların, sağlıklı bir hayat sürmesini nasıl bekleyebiliriz?
Hastanede hasta olur, şifahanede şifa bulursunuz. Hastane yerine şifahane tabirini kullanmaya başlamak, içine düştüğümüz girdaptan kurtulmak için bir çıkış olamaz mı?
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Emre Bağce imzasında diyor ki;
Hayata umutla bak.
Emre Bağce'nin Profili Emre Bağce'nin Tüm YazılarıBu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Emircan ERDAL- 1 gün önce
Kaleminize sağlık Başlangıçlar ve Sonları
Neslihan- 1 hafta önce
Bu güzel yazı için teşekkür ederim. 🌸 Karamsarlığın Gölgesinde: Kendi...
Emre Bağce- 2 hafta önce
Teşekkür ederim abi, çok yaşayın. Huzur ve esenlik... Karamsarlığın Gölgesinde: Kendi...