Okuryazar / Yazılar / Sokaklarda, yollarda kedileri, köpekleri, güvercinleri ezip geçenler biliyorlar mı? yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Emre Bağce
  • Kategori: Hayvanlar Alemi
  • Bu yazı Okuryazar’a 2 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 524
5 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen

Sokaklarda, yollarda kedileri, köpekleri, güvercinleri ezip geçenler biliyorlar mı?

Bu yazıyı yıllar önce kaleme almıştım. Okuryazar’da yayınlayarak, hayvanlara karşı yapılan duyarsız veya zalimane davranışlara dair duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Eminim ülkemizde ve dünyada, benzer duygu ve düşünceleri taşıyan azımsanmayacak sayıda duyarlı kimse vardır. *** Sokaklarda, yollarda kedileri, köpekleri, güvercinleri ezip geçenler biliyorlar mı, o canların cennete, kendilerinin cehenneme gideceğini? Oturduğumuz apartmana birkaç yıl önce taşındık. Komşularımızın bir kısmıyla iyi ilişkilerimiz oldu; çok az bir kısmıyla ise kimi zaman soğuk rüzgarlar esti aramızda. Sebep, hayvanlara dair bakışlarımızın, tavırlarımızın ve davranışlarımızın farklı olmasıydı. Geldiğimiz günden itibaren, apartmanımızda hanımefendi bir kedi bizlere ailece yakın ilgi gösterdi. Biz de kendisine ilgi alaka göstermeye çalıştık. Zaman içinde dostluğumuz pekişti; aileden biri oldu. İlk taşındığımızda, en üst kattaki komşularımızın kedisi olarak bildik onu. Zaman içinde, o dostların kediyle ilgilendiklerini, aslında sahibi olmaktan ziyade arkadaşları, dostları olduklarını öğretti kedi bize. Üst komşularımız, kedi için kapılarında bir sepet ve yiyecek kabı da bulunduruyorlardı, istediğinde eve giriyor, gerine gerine gezip dolaşabiliyordu. Sabahları bizim kapımız açıldığında, bilirdi kimin, nerenin kapısının açıldığını. Merdivenden salına salına iner, kapıyı kim açtıysa miyavlayarak selam verir, sevgiyle bacaklarımıza sürünürdü. Sabah sabah keyifli, güzel bir muhabbet yaşanırdı. İlk kim çıkıyorsa yiyeceğini, içeceğini yani ona ait olan rızkını sokak kapısına bırakırdı. O ise ekseriyetle bizi, belli mesafeye kadar sokaktan aşağıya kadar takip eder, uğurlar, sonra geri dönerdi. Eve dönüşlerde de benzer muhabbetler yaşanırdı aramızda. Apartmana girmek istediğinde, kapıyı açan olmamışsa, apartmanın kapısında veya alt köşesinde sevdiği insanların gelmesini beklerdi. Pazartesi günü akşamüzeri, henüz dışarı çıkmış olan oğlumun “kediye çarpmışlar” diye telaşla geri dönüp haber vermesiyle evin önüne koşuşturduk. Kanlar içindeydi, başından çok büyük yaralar almıştı. Tarif etmeye çalışmak yersiz ve yetersiz kalacaktır. Veterinere götürmek üzere hemen taksi çağırdık. Bir yandan da kendisiyle konuşuyor, dayanmasını söylüyorduk. Acil götürdüğümüz veterinerden gece yoğun bakımda olacağı bir veterinerliğe gittik; sabahleyin de Veterinerlik Fakültesine. Bu sırada, oturduğumuz apartman yapılmadan önce, kedinin burada yaşadığını öğrendik. Bundanmış, hiç çekinmeden gezip dolaşması, bundanmış apartmanı kendi evi, sokağı kendi bahçesi bilmesi. Apartmanın, sokağın gerçek sahibi kedi imiş. Biz insanlar, dar etmişiz sokağı, yeşil alanları kedilere köpeklere. Dün ameliyat oldu. İyi olacağını umarken, bugün kaybettik. Bu beş günde, direndi, bizlerle konuştu, acıları döküldü dilinden, dert yandı. Biz onu teselli ettik, o da bizi. Yaradanın “hayy” isminin bir tecellisi olduğunu bize yeniden yeniden gösterdi. O kadar masum, o kadar kanaatkar, o kadar sevgi ve anlayış doluydu ki… Tüm “hayy”dan gelenler gibi, fıtratı ve yaradılışı üzereydi. Melek mertebesinde canlar olduğunu gösterdi, yakından şahit olduk. Bize her tavrıyla, davranışıyla dersler verdi, ayna oldu, bizi bize gösterdi. Ölüm ayrılıktan bir parçaymış, yüreğimizde hissettik. Bugün öğleden sonra komşularımızla birlikte mütevazı bir cenaze merasimi yaparak toprağa koyduk. İster istemez kendimizi, insanlığı, içinde yaşadığımız toplumu konuştuk, sorguladık. Nasıl olur da, insanlar Allah'ın yarattığı bir cana pervasızca, acımasızca sokakta, kaldırımda çarpar, nasıl olur da hiçbir pişmanlık duymadan, soğukkanlı bir katil edasıyla oradan savuşur gider. Nasıl olur da, insanlar sokaklarda, yollarda birazcık yavaş, birazcık dikkatli araç kullanarak onca cana kıymayabileceklerini düşünmez, bilmez, akletmezler. Nasıl olur da bu kadar hoyrat, bu kadar zalim ve nobran olabilir insan! Sokaklarda, yollarda kedileri, köpekleri, güvercinleri ezip geçenler hiç bilmezler mi, o canların cennete, kendilerinin cehenneme gideceğini. Bu canların, yani kedilerin lisanı hâlini, yani vücut dilini bilenler bilir. Merak edenler için, vücuda dik olarak tepeye kalkmış kuyruğun anlamı için uzmanlar "Kediniz sizi görmekten dolayı çok mutlu! Yemek kokusu almış olabilir" açıklaması yapıyorlar. Bu canların dünyasını, neler hissedip, neler yaşadıklarını bir de bu gözle okumak gerek. Değil mi ki, tüm yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan sorulacağımız gün de gelecek.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Emre Bağce imzasında diyor ki;

Hayata umutla bak.

Emre Bağce'nin Profili Emre Bağce'nin Tüm Yazıları

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Emircan ERDAL- 18 saat önce

Kaleminize sağlık Başlangıçlar ve Sonları

Neslihan- 1 hafta önce

Bu güzel yazı için teşekkür ederim. 🌸 Karamsarlığın Gölgesinde: Kendi...

Emre Bağce- 2 hafta önce

Teşekkür ederim abi, çok yaşayın. Huzur ve esenlik... Karamsarlığın Gölgesinde: Kendi...
Daha Fazlasını Gör