- Yazar: Burcu Biter
- Kategori: Toplum, Medya
- Bu yazı Okuryazar’a 3 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 1043
Sosyal Medya Çağında Çocuk Hakları İhlali: Çözüm Önerileri
‘‘Sosyal Medya Çağında Çocuk Hakları İhlali’’ başlıklı yazı dizisinde, önce Çocuk Hakları meselesine değinmiş, ardından ebeveynlerin çocuklarına ait içerikleri sosyal medya ortamında paylaşmasının yol açabildiği tehlikeleri irdelemiştim. Çalışmamın son bölümünde ise konuyla ilgili yasal düzenlemeleri ve çocuklara yönelik bu ihlallerin önüne nasıl geçilebileceğini ele aldım. Günümüzde çocuklara ait içeriklerin, gelir elde etme amacıyla dahi çokça paylaşıldığı bir ortamda çocukları nasıl koruyabileceğimize gelin beraber bakalım.
Konuyla İlgili Yasal Düzenlemeler
Çocukların fotoğraf ve videolarının sosyal medya ortamında paylaşılması Amerika, Avustralya ve İngiltere gibi pek çok ülkede tartışmaya açılan bir mesele haline gelmiştir. ‘‘Ebeveynlerin, çocukları ile ilgili bu tarz kişisel paylaşımları yapmaya hakkı var mı; yoksa bu gizliliği ihlale mi girer?’’ ve ‘‘Şayet buna hakları varsa ne dereceye kadar var?’’ gibi sorular tartışmaların odağındadır. Kimi ülkelerde konuyla ilgili hukuksal düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin, Fransa’da çocukların yetişkinlikte ebeveynlerini söz konusu ihlaller nedeniyle dava edebilmesine olanak tanıyan bir yasa çıkarılmıştır (Koydemir, 2018).
20.11.1989 Tarihli Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (ÇHS-Çocuk Hakları Sözleşmesi)’nin 16. 18. ve 19. maddeleri sharenting olgusu açısından irdelenmeye değer maddelerdir (İ. Kaya ve Kaya, 2017, s. 476). Söz konusu maddeler şunlardır:
Madde 16
1. Hiçbir çocuğun özel yaşantısına, aile, konut ve iletişimine keyfi ya da haksız bir biçimde müdahale yapılamayacağı gibi, onur ve itibarına da haksız olarak saldırılamaz.
2. Çocuğun bu tür müdahale ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.
Madde 18
1. Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişiminin sağlanmasında ana-babanın birlikte sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirler. Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce ana-babaya ya da durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler.
2. Bu Sözleşme’de belirtilen hakların güvence altına alınması ve geliştirilmesi için Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesi konusundaki sorumluluklarını kullanmada ana-baba ve yasal vasilerin durumlarına uygun yardım yapar ve çocukların bakımı ile görevli kuruluşların, faaliyetlerin ve hizmetlerin gelişimini sağlarlar.
3. Taraf Devletler, çalışan ana-babanın, çocuk bakım hizmet ve tesislerinden, çocuklarının da bu hizmet ve tesislerden yararlanma hakkını sağlamak için uygun olan her türlü önlemi alırlar.
Madde 19
1. Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, çocuğun ana-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkar muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.
2. Bu tür koruyucu önlemler; burada tanımlanmış olan çocuklara kötü muamele olaylarının önlenmesi, belirlenmesi, bildirilmesi, yetkili makama havale edilmesi, soruşturulması, tedavisi ve izlenmesi için gerekli başkaca yöntemleri ve uygun olduğu takdirde adliyenin işe el koyması olduğu kadar durumun gereklerine göre çocuğun ve onun bakımını üstlenen kişilere, gereken desteği sağlamak amacı ile sosyal programların düzenlenmesi için etkin usulleri de içermelidir (https://www.unicef.org/turkey/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1na-dair-s%C3%B6zle%C5%9Fme)
Kısaca, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası bir sözleşme olan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin, hiç kimsenin çocukların onurunu kıramayacağını, onları küçük düşüremeyeceğini, özel hayatlarına karışamayacağını ve çocukların bu haklarının yasalarla korunduğunu ifade eden 16. maddesi; çocukların yetiştirilmesinden ve gelişmesinden sorumlu olan büyüklerin, bu sorumluluklarını en iyi biçimde yerine getirmesi gerektiğini belirten 18. maddesi ve hiç kimsenin, çocuklara karşı olan sorumluluklarını onlara zarar verecek şekilde kullanamayacağını ve devletin çocukların hiçbir zarara uğramaması için her türlü önlemi almakla yükümlü olduğunu düzenleyen 19. maddesi sharenting olgusu açısından dikkate değer maddelerdir. Zira, bu maddeler ebeveynin çocuğunun yararını gözetme sorumluluğunu vurgulamakta ve ebeveynlerce yapılan bir sosyal paylaşımın çocuk aleyhine doğurabileceği riskleri ve sonuçları denetim altında tutmada ebeveynleri ve devleti sorumlu kılmaktadır (İ. Kaya ve Kaya, 2017, s. 476).
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Çocukların/bebeklerin görüntülerinin sosyal medya gibi kamuya açık bir ortamda paylaşılmaması en doğru karar ve en etkili çözümdür. Şayet ebeveynler çocuklarının görüntülerini paylaşmak istiyorlarsa, paylaşacakları görüntüler konusunda seçici ve dikkatli olmaları gerekir; örneğin, çocukların banyoda ve lazımlıktaki/tuvaletteki fotoğrafları ya da hasta oldukları/yaralandıkları zaman çekilen fotoğrafları (onların en mahrem alanlarını ve anlarını gösteren fotoğraflar olmaları sebebiyle) paylaşılmaması gereken fotoğraflar arasındadır. Benzer şekilde, çocukların güvenliği açısından isimleri, adresleri, okul adları gibi mahrem detaylar sosyal medyada paylaşılmamalıdır. Çocukların zayıflıklarını ya da korkularını ortaya koyan ve onları küçük düşürecek (lakap takılması vb.) fotoğrafların da kesinlikle paylaşılmaması gerekir. Tatil beldelerinde ya da şişme havuzlarda bikinili/mayolu bir şekilde yüzen çocuk fotoğrafları/videoları da ebeveynlerin en çok paylaştıkları gönderilerdendir; bu tür fotoğraflar da yine internet ortamında çocuğa yönelik tehditlere zemin hazırlar niteliktedir. Kısacası, seçici ve dikkatli olmak ebeveynlerin göz ardı etmemesi gereken ilk kuraldır. Bunun yanı sıra, sosyal medyadaki gizlilik ayarlarına özen gösterilmesi ve profillerin gizli tutulması, çocukları kötü niyetli üçüncü kişilerden gelebilecek tehlikelere karşı koruyabilecek çözümlerdir.
Dünya üzerinde yaygın bir biçimde kullanılan sosyal medya platformu Youtube, 2019 yılında Youtube üzerinde çocukların yer aldığı içeriklerin doğurabileceği olumsuz neticelere karşı önlem niteliğinde bir adım atarak, çocuk videolarındaki yorum bölümünü kapatma kararı almıştır (https://www.haberler.com, 2019). Söz konusu karar, çocukların yer aldığı videolara uygunsuz yorumların yapılmasını engellemek maksadıyla alınmış ve uygulamaya geçirilmiştir; hâlihazırda Youtube’da yer alan çocuk videolarına yorum yapılamamaktadır. Fakat bu uygulama, sorunun çözümünden ziyade, sorunun üstünü örten bir işlev görmektedir. (Bunu, çözüme kavuşmamış sorunların bilinçaltına gönderilmesine benzetebiliriz). Zira, her ne kadar yorumların yapılması engellense de çocukların yer aldığı videolar Youtube’a yüklenmeye ve izlenmeye devam etmektedir. Ayrıca, Youtube’un bu kararı almasında, Nestle, AT&T ve Epic Games gibi büyük firmaların, çocuk videolarına uygunsuz yorumların yapıldığının ortaya çıkması üzerine Youtube’daki reklamlarını geri çekmiş olmalarının (https://www.haberler.com, 2019) önemli bir etken olduğu da unutulmamalıdır. Dolayısıyla, burada çocukların internet ortamında korunmaya çalışılmasından çok, Youtube’un ticari kaygıları ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle, çocukların dijital ortamda korunması için ticari kaygıların güdülmediği, daha kapsamlı ve etkili çözümlere ihtiyaç vardır. Bununla birlikte, çocukları korumak yalnızca sosyal medya platformlarının sorumluluğunda değildir; ebeveynler başta olmak üzere devletlere ve toplumlara önemli görevler düşmektedir.
Çocuklar yeterli olgunluğa ulaşana kadar haklarının ebeveynler ve toplum tarafından korunması, güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu noktada, ebeveynlerin yaptıkları paylaşımlar konusunda özenli davranması çocuğun yararına olmayan, onu şimdi ve gelecekte tehdit edebilecek paylaşımlardan kaçınması gerekmektedir. Bu kapsamda aileler ve çocuklar sosyal medya kullanımı ile ilgili doğabilecek sorunlar hakkında bilgilendirilmeli ve farkındalık kazandırılmalıdır. Ayrıca çocukların haklarını ve çıkarını korumak için ülke genelinde yasalar, politikalar oluşturulmalı, çocuklarını bu şekilde sosyal medyada malzeme haline dönüştüren aileler hakkında yasal süreçler başlatılmalıdır (Çimke vd., 2018, s. 266).
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Sosyal medya her şeyden önce bir gösteri alanıdır; gösteri özellikle sosyal medya uygulamalarıyla hiç olmadığı kadar önem kazanmıştır. ‘‘Sosyal Medya ve Gösteri’’ adlı makalesinde sosyal medyayı Debordian anlamdaki gösteri perspektifinden bakarak çözümleyen Mukadder Çakır’a göre, geleneksel medyada sıklıkla karşılaştığımız gösteri, sosyal medyanın ucuz, kolay ulaşılabilir ve yenilikleri barındıran yapısında yeni boyutlara ulaşmıştır. Kültür endüstrisine ait ürünler internet tabanlı bu mecralarda daha kolay bir şekilde gösteri haline getirilebilmektedir. Herkesin içeriklerin hem üreticisi hem tüketicisi olduğu sosyal medyada teşhir edilen her bir özel hayat, gösterinin birer parçası haline gelmiştir (Çakır, 2017, s. 31). Sosyal medya aynı zamanda, kişilerin gelir elde ettikleri bir mecradır. ‘‘Influencer’’ adı verilen içerik üreticiler, ürettikleri içerikler aracılığıyla para kazanmaktadırlar. Sosyal medyanın büyük bir gösteri alanı olduğunu göz önünde bulundurursak, burada üretilen ve paylaşılan içeriklerin çoğunlukla ilgi çekici ve eğlendirici içerikler olduğunu söyleyebiliriz. Eğitici ve öğretici içerikler de üretilmektedir fakat bu tür içerikler hem üreticileri hem de tüketicileri bakımından az sayıdadır. İlgi çekici, tuhaf, eğlendirici içerikler, üreticisine en çok gelir getiren içeriklerdir. Bu nedenle içerik üreticiler, ilgi çekici olmak maksadıyla zaman zaman şiddet de dahil olmak üzere her türlü yola başvurabilmektedir. Örneğin, Youtube’da içerik üreten Youtuber’lar izlenme ve abone sayılarını arttırmak için insanları kandırdıkları, onlarla alay ettikleri anların videolarını çekip Youtube’da yayınlamaktadırlar; sokaktaki veya evdeki kişilerin alay konusu yapıldığı bu tür videolar, çoğunlukla videodaki kişilerin onayı alınmadan, habersizce çekilmekte ve internet kullanıcılarına sunulmaktadır. Beğeni üzerine kurulu bir dünya olduğundan hareketle, sosyal medyada olumsuz olayların, durumların dahi estetize edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim, ebeveynlerin çocuklarının görüntülerini paylaşmalarının sebebi de yalnızca tecrübeli olan diğer ebeveynlerden ya da uzmanlardan yardım almak gibi iyi niyetli bir tutum değildir; pek çok ebeveyn sosyal medyada popüler/fenomen olmak ve gelir elde etmek için çocuklarının yer aldığı içerikleri paylaşmaktadır. Youtube’da 3,4 milyon abonesi bulunan ‘‘Prenses Elif’’ kanalı, bu duruma örnek teşkil etmektedir.
Prenses Elif ve benzeri kanallarda yer alan videolar, çoğunlukla çocukların odalarında veya ev ortamında çekilmektedir. Bunun yanı sıra, videoda gördüğümüz kişiler de anne babalardan ziyade çocukların kendisidir. Çocuklar, yer aldıkları (ve tam anlamıyla bir mahremiyet ihlali olan) bu videoların internet ortamında ne tür etkiler yaratacağını hesaplayamazlar. Bu nedenle, çocuğun rızası dahilinde de olsa videolarının çekilip yayınlanması, üstelik bunun para kazanmak maksadıyla yapılması modern ve estetik bir barbarlıktır.
Çocuklar açısından doğumla kazandıkları kişilik hakları ya da sahip oldukları diğer haklar ihlal edildiğinde velayet hakkı sahibi olan ana-babalar, bu ihlalleri bertaraf etmekle yükümlüdürler. Fakat, çocuğun kişilik hakkı üçüncü kişilerce ihlal edilebileceği gibi bizzat ebeveynleri tarafından da ihlal edilebilir. Bu halde çocuğun ana-babasına karşı korunması sorunu ortaya çıkmaktadır. Çocuğun kişilik hakkı ana-babası tarafından değişik şekillerde ihlal edilebilir. Ebeveynlerin sosyal medya yolu ile çocuğunun kişilik hakkını ihlal etmesi de bu ihlal türlerinden biridir (Akdi, 2016, s. 127-128). Bu anlatılanlardan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: çocuğu tehlikelere karşı korumak ve çocuğun sahip olduğu hakların güvenliğini sağlamak, en başta ebeveynlerin sorumluluğundadır. Bununla birlikte, sharenting veya oversharenting örneklerinde de görmüş olduğumuz gibi çocuğun haklarının ihlali zaman zaman ebeveynlerin bizzat kendileri tarafından da gerçekleştirilebiliyor. Çocuğun haklarının ebeveynler tarafından ihlal edilmesi durumunda devletin ve sivil toplum kuruluşlarının devreye girmesi ve bu ihlalleri önlemesi gerekir. Özellikle yasama, yürütme ve yargı organlarını bünyesinde barındıran ve bu bakımdan oldukça güçlü olan devlet aygıtı, hem (çocukların ve ebeveynlerin bilinçlendirilmesi amacıyla) eğitim alanında hem de çocukların sağlıklı ve güvenli bir ortamda büyümelerini sağlamak için yasama ve yargı alanlarında düzenlemeler/reformlar yapabilir.
Çocukların haklarının korunması ve gözetilmesi konusunda devletlere önemli görevler düşmektedir. Türkiye’de çocuğun kişi olarak korunmasının anayasal dayanağı; anayasanın kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığını düzenleyen 17. maddesidir (Akdi, 2016, s. 127). Madde 17’ye göre, ‘‘herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir’’. Ayrıca, anayasanın 41. ve 42. maddelerinde ailenin korunması ve çocuk hakları düzenlenmiştir (https://www.mevzuat.gov.tr). Fakat bu maddeler, çocuklar açısından ‘‘katılımcı’’ bir anlayışı içermemekte ve ‘‘korumacı’’ bir çerçevede kalmaktadır. 2013 yılında gerçekleştirilen 1. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi’nde ‘‘Çocuğun ifade özgürlüğü, katılım hakkı ve medya: Hukuki Boyut’’ başlıklı sunumunda, Türkiye’nin ulusal mevzuatını çocukların medya ve kamusal alana katılımı çerçevesinde değerlendiren Artun Avcı’ya göre, Türkiye’deki mevzuat çocuğu etkileyen adli işlemlerde, idari işlemlerde, çocuğun dinlenmesi veya görüşünü bildirebilmesi hakkını oldukça sınırlı bir düzeyde tutmaktadır. Çocukların kendilerini ilgilendiren konularda, kararlarda ve süreçlerde etkin bir şekilde yer almasının mümkün olmadığı bu türden düzenlemeler, çocuğun haklarını güvence altına almaktan uzak olacaktır. Avcı, anayasanın çocuk dostu olmasının koşulunun, çocukların göstermelik değil; karar alma süreçlerindeki öznellik paylarının arttığı bir katılımla mümkün olacağının altını çizmiştir. Dolayısıyla, çocukların hukukun nesnesi olmaktan kurtarılması ve yetişkinlerin zihniyet dünyasında hakların öznesi olarak kurgulanması gerekir. Bu çerçevede, anayasanın ve ulusal mevzuatın Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uyumlu hale getirilmesi elzemdir (https://m.bianet.org/).
Zygmunt Bauman, ‘‘Özgürlük’’ adlı kitabında, toplumsal baskıların pahzehri olma işlevini en iyi şekilde yerine getirebilmesi için mahremiyetin, içine girip çıkmakta özgür olduğumuz, topluma entegre olduğumuz dönemler arası bir mola, yani tercihen kendi belirlediğimiz bir zamana sabitlenebilen bir ara dönem olarak kalması gerektiğini belirtmiştir (Bauman, 2016, s. 73). Bu nedenle, mahremiyetin korunmasının (mahrem ve kamusal alan ayrımının ortadan kalktığı) çağımızda daha da önem kazanması gerektiği unutulmamalı ve gerekli adımlar atılmalıdır.
Sosyal medyada çocukları korumak ve onların mahrem alanlarının güvenliğini sağlamak, ne yalnızca ebeveynlerin, ne devletlerin ne de sosyal medya platformlarının görevidir; bu konudan herkes sorumludur ve sorumluluklarını yerine getirmelidir. Artık bir zorunluluk haline gelen, fakat hâlihazırda uygulamada göremediğimiz dijital medya okuryazarlığı dersinin küçük yaşlardan itibaren okutulmaya başlaması, sosyal medyanın içinde barındırdığı tehlikelere yönelik toplum tabanında bir farkındalık oluşmasına zemin hazırlaması bakımından oldukça önemlidir. Zira eğitim, her alanda olduğu gibi dijital medya alanında da sorunları çözüme kavuşturabilecek bir niteliğe sahiptir.
KAYNAKÇA
Akdi, Murat (2016). Ana-Babanın Çocuğun Fotoğraf ve Görüntülerinin Sosyal Medyada Yayınlamasından Doğan Sorumluluğu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 22, Sayı: 3, ss: 123-144
Bauman, Zygmunt (2016). Özgürlük, Çeviri: Kübra Eren, Ayrıntı Yayınları, İstanbul
Çakır, Mukadder (2017). Sosyal Medya ve Gösteri, https://mukaddercakir.wordpress.com/tag/sosyal-medya-ve-gosteri/
Çimke, Sevim, Yıldırım Gürkan, Dilek ve Polat, Sevinç (2018). Sosyal Medyada Çocuk Hakkı İhlali, Güncel Pediatri Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 2
‘‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme: Yazılı Maddeler’’ https://www.unicef.org/turkey/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1na-dair-s%C3%B6zle%C5%9Fme
İnan Kaya, Gamze, Kaya, Umut (2018). Bir Ebeveynlik Pratiği Olarak Sharenting, Current Debates in Education, Cilt: 5, ss: 471-485
Koydemir, Selda (2018). ‘‘Sharenting’’ Çağında Çocukları Korumak, www.milliyet.com
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=2709&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5 (Erişim Tarihi: 29.01.2021)
Yöney, Yüce. ‘‘Çocuklar Hukukun Nesnesi Değil, Hakların Öznesi Olmalı’’, 14 Kasım 2013, https://m.bianet.org/bianet/print/151305-cocuklar-hu-kukun-nesnesi-degil-haklarin-oz-nesi-olmali (Erişim Tarihi: 11.01.2021)
‘‘Youtube, Çocuk Videolarındaki Yorum Bölümünü Kapatma Kararı Aldı’’ Haberi, 01.03.2019, https://www.haberler.com/youtube-cocuk-videolarinda-yorum-bolumunu-devre-11792097-haberi/
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Burcu Biter imzasında diyor ki;
''Ütopya ülkesinin olmadığı hiçbir dünya haritası bakmaya değmez.'' Oscar Wilde
Burcu Biter'ın Profili Burcu Biter'ın Tüm YazılarıBu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Mustafa Atagün- 4 saat önce
Demokrasinin yerleştiği ülkelerde, yöneticileri ger... Kimlerin Yönetmesi İçin Oylama...
Emre Bağce- 2 hafta önce
Teşekkür ederim Mustafa Bey, selamlar 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Mustafa Atagün- 2 hafta önce
Paylaştıklarınızın tümüne katılıyorum.... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...