Okuryazar / Yazılar / Türkiye'de Genç Yoksulluğu yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Mustafa Kutay
  • Kategori: Toplum, Bilim
  • Bu yazı Okuryazar’a 3 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 669
3 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen

Türkiye'de Genç Yoksulluğu

Giriş

21.yüzyıl dünyasında insanların yaşam koşulları ve dengeleri uzamsal değişkenliğe bağlı olarak farklılık arz etmektedir. Bu durumun resmettiği görünüm yaşamda kalmak için gerekli ihtiyaçların karşılanabilmesi veya giderilmesi sorununu ortaya çıkarmaktadır. İnsanlar yaşamda kalma ve devamlılık gerekliliğini yaşamış olduğu ortama ve koşullara göre uyarlamaktadır. Bu gerekliliğin karşılanmasındaki yetersizlikler yoksulluk problemini oluşturmaktadır. Yoksulluk, ihtiyaç duyulan gerekliliklere erişememek, bazı imkânlardan mahrum olmak ve yoksunluk olarak tarif edilebilmektedir. Yoksulluk, temelde azgelişmiş ülkelerin sorunu olmakla birlikte, gelişmiş ülkelerde de önemli bir sorun olarak gündemi işgal etmektedir (Şentürk, 2009). Yoksulluğun toplumsal zeminde somut yansıması genel ekonometri hesaplamaları ve ülkelere göre değişen kişi başına düşen gelir miktarlarıdır. Yoksulluğun toplumsal görünümde açıklanabilmesi ve yorumlanabilmesi birtakım tanımlamaları ve tasnifleri gerektirmektedir. Bu tanımlama ve tasnifler yoksulluğun çözümüne dair toplumsal gerçekliği görebilmek adına yapılmaktadır. Bunlardan birisi de Genç Yoksulluğu’dur. Yapılan toplumsal çalışmalarda ve analizlerde gençlik olgusu üzerine yoksulluk çıkarımı pek gözükmemektedir. Bunun birincil nedeni olarak yoksulluğun analizi ve yorumlanması katman bazında aile üzerinden yapılarak fertlerin her biri bu analiz ve yorumlama kapsamına alınmıştır. Bundan dolayıdır ki, ulusal literatürde genç yoksulluğuna dair yalnızca iki adet araştırma bulunmaktadır. Bu araştırmaya konu olan genç yoksulluğu olgusu, incelenen çalışmalar ve literatür kapsamında işsizlik ve istihdam ekseninde olduğunu ve konunun özelliğine bağlı olarak yalnızca iki çalışma olduğu anlaşılmaktadır. Bu iki çalışmanın amacının genç yoksulluğunun işsizlik ile bağdaştırılmaması vurgusu yaptığı belirtilmektedir. Bu araştırma özelinde Türkiye’deki genç yoksulluğu etkisi problematik olarak ele alınmış ve konunun spesifik boyutları değerlendirilmiştir. Genç yoksulluğu kavramı, yapılan literatür incelemesinde genç işsizliği olgusuyla bir anılmakta ve hatta genç yoksulluğu kavramı kullanılmamaktadır. Anlaşılacağı üzere yoksulluk ve işsizlik kavramları pratik düzlemde bir noktada görülmektedir (Erikli, 2016). Ele alınan genç yoksulluğu problemi doğrultusunda ampirik bir saha araştırması gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bulgular analiz edilerek genç yoksulluğunun konumlanışına dair ipuçları elde edilmiştir. Genç yoksulluğunun aynı zamanda bir genç işsizliği problemi olduğu savı reddedilerek genç yoksulluğu sorununun kendine özgü bir sosyokültürel zemini olduğu vurgusu yapılmıştır.

Yoksulluk: Genel Tanımlama

Yoksulluk kavramının kapsamına dair tanımlamaların en muktedir olanı “Genellikle maddi kaynaklardan, bazen de kültürel kaynaklardan yoksun kalındığını ifade eden bir durum” (Marshall, 2005, ss. 825) olarak karşımıza çıkmaktadır. TDK Sözlüğü içeriğinde ise “Yoksun olmak, geçinmekte çok sıkıntı çekmek (kişi, toplum, ülke), sefillik, sefalet ve fakirlik durumudur" (TDK, 2021)” ifadeleri yer almaktadır. Görüldüğü üzere yoksulluk durumu yoksun olmak ve imkânlara erişememek gibi eylemsel pratiklere işaret etmektedir. Bir başka tanımlama Bauman tarafından (1999): “Yoksulluk, normal yaşam olarak kabul edilen her şeyden mahrum bırakılma dernektir. İstenilen düzeyde olmama demektir. Bu durum, kendini beğenmeme, utanç ya da suçluluk duymayla sonuçlanır. Yoksulluk, ayrıca, mevcut toplumda mutlu bir yaşamı ifade eden tüm imkânlardan yoksun bırakılmak, hayatın sunmak zorunda olduğunu almamak anlamına da gelir. Bu da kendini değersiz görmeyle, şiddet içeren ve katı davranışlar biçiminde beliren kin ve öfkeyle ya da her ikisiyle sonuçlanır” ( Bauman, 1999, ss. 59-60) şeklinde yapılmaktadır. Yoksulluğun bir problem olarak yoğun biçimde çözümlenmeye çalışıldığı 19. Yy dolayımında, özellikle kentsel mekânda düşük ücretle uzun saatler çalışan insanların artışının kentsel bir sorun haline gelmesi bu kavramın bilimsel boyutta ele alınmasının önünü açmıştır (Şentürk, 2009). Bununla birlikte kırdan kente yaşanan göçlerin sonucu ve sömürü devletlerden getirilen serf sıfatlı insanların artışı yoksulluk boyutunun genişlemesine zemin hazırlamıştır. Yoksulluk, artan işsizliğin de etkisiyle batılı ülkelerde 1970'li yılların ortalarından itibaren, yeniden gündemin üst sıralarına tırmanmaya başlamıştır. Yoksulluk, ABD'de en çetrefilli sosyal konulardan biri olarak, Avrupa'dan daha da önce, 1960'lı yılların ortalarında kapsamlı biçimde ele alınmaya başlanmıştır. Yoksulluk, Sovyetler Birliği'nin dağılma ve piyasa ekonomisine geçiş sürecinde de önemli ölçüde artmış ve geçiş ekonomilerinde gündemde önemli bir yer tutmuştur. Rusya'da da yoksulluk, 1990'lı yılların başlarından itibaren hızla artmış ve 1994 yılında %30.9'a çıkmıştır. Avrupa Topluluğu'na üye ülkelerde, işsizliğin, 1970'li yıllarda, büyümeye karşın çok yüksek oranlara ulaşması, nüfusun yaklaşık üçte birinin yoksulluk sınırı veya ona yakın bir gelir düzeyine gerilemesine ve "üçte ikilik toplum" kavramının yaygınlaşmasına yol açmıştır (Şenses, 2006). Özellikle Batı Avrupa ülkelerindeki kapitalist rejimlerin diktasında olan işçi insanların, yaşamın ilkel gereksinimlerinden bile mahrum kalabileceği ortamlarda yoksulluk çalışmalarına konu olması problemin ilk biçimine yön verdiğini göstermektedir. Söz konusu insanların tarif edilebilir halleri ‘Mutlak Yoksulluk’ kavramıyla açıklanmaktadır (Şentürk, 2009). Mutlak Yoksulluk, Modem yoksulluk araştırmalarının öncüleri olan Charles Booth ve Seebohm Rowntree tarafından ‘temel ihtiyaç maddelerini edinebilecek maddi yeterlilikten yoksunluk’ olarak tanımlamaktadırlar (Şentürk, 2009). Görüldüğü üzere kavramın etrafında dolaştığı durum yine yoksunluk ve imkânlara erişememek olarak gözükmektedir. Bireyin içinde yaşadığı toplumsal yapının koşulları elbette ki bireyin yaşamını şekillendirmektedir. Nasıl ki sosyalizasyon sürecinde toplumun bireyi şekillendirdiğ i(Durkheim, 2018) savına dayanarak bireyin içinde yaşamış olduğu toplumsal yapının bireyin yaşam koşullarını ve seviyesini de belirlediği gerçeği söylenebilir. Buna ek olarak içinde bulunulan toplum yapısının üretim veya tüketim endeksli olması da hem toplumsal alışkanlıkların ve tutumların değişmesine hem de bireysel alışkanlıkların ve tutumların değişmesine yol açabileceği düşünülmektedir. Bauman kendi eserinde (1999) mutlak yoksulluk ve yoksunluk kavramlarının mahiyetini açıklamakta şu ifadeleri kullanmaktadır: “İnsanlık tarihinin büyük kısmında yoksunluk durumu hayatta kalma açısından doğrudan bir tehlike oluşturmuştur… Yoksulların durumu yalnız hayatta kalabilme seviyesinin üstüne çıksa bile, yoksulluk her zaman için kötü beslenme, iklimi değişikliklerine karşı yetersiz korunma ve evsizlik demektir; bunların tanımı, söz konusu toplumun beslenme, giyinme ve barınmanın kesin standartlarını nasıl algıladığına bağlıdır. Bununla beraber yoksulluk fenomeni yalnızca yokluk ve bedensel tehlike anlamına gelmez. Yoksulluk aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir durumdur: İnsan yaşamının edebe uygunluğu, içinde bulunduğu toplumun nezih yaşam standartlarıyla ölçüldüğü için bu standartlara erişememenin kendisi bir sıkıntı, ıstırap ve özsaygı yitimi sebebidir” (Bauman, 1999, ss. 59-60). Yoksulların tüketim toplumu içinde yer edinmiş olmaları aynı zamanda kent yoksulluğu durumunu da ifade etmektedir. Buna karşın Batılı tanımlamalara bir yenisi daha eklenmiştir: Göreli Yoksulluk. Batı’da 1960’lı yıllarda Brian Abel Smith ve Peter Townsend tarafından üretilmiş olan göreli yoksulluk, bireyin ya da ailenin yaşam biçiminin ortalama düzeyden ciddi bir biçimde aşağı olması ve onların alışılmış yaşam biçimlerinden, geleneklerden ve aktivitelerden dışlanmış olmasıdır (Şentürk, 2009). Göreli Yoksulluk sözlük tanımında ise “bireyin ya da grubun, toplumun diğer üyelerine kıyasla sahip oldukları kaynaklar (başka bir deyişle, onların göreli yaşam standartları)” olarak tarif edilmektedir (Marshall, 2005, ss. 825). Türkiye kültürel tarihi açısından yoksulluk, bir "yaşam standardı" veya maddi-ekonomik gösterge olmanın ötesinde bir 'hissetme yapısı'na da işaret etmektedir. "Garip", "gariban", "garibanlık", "öksüz yetim" ve "tüyü bitmemiş yetim hakkı" gibi sözcükler veya deyişler, yoksulluğu bir yandan "acı çekme" (Bourdieu'nün kullandığı anlamda) ve "yara" (Sennett'ın kullandığı anlamda) ile, diğer yandan da, kimsesizlik, çaresizlik, yuvasızlık ve dışlanmışlık ile bitiştirmektedir (Erdoğan, 2016).

Genç Yoksulluğu

Genç Yoksulluğu kavramı, köken tanımı itibarıyla kronik yoksulluğun bir getirisi olarak; çoğunlukla ailesi yoksul olan gençler yoksul sayılmakta ve aile eksenli bir tarif yapılmaktadır (Erikli, 2016). Fakat henüz üzerinde mutabakata varılmış terminolojik bir tanım bulunmamaktadır. Bunun en bariz nedeni genç insanların yoksulluk tasniflerine 'yeni' geçmiş olması ve literatürünün bu anlamda gelişmeye açık olmasıdır. Genç yoksulluğu, yoksulluk olgusunun yeni bir boyutunu ifade etmekte ve alan içinde mütekabiliyetini kanıtlamada yetersiz kalmaktadır. Bunun yanında var olan yoksulluk durumunun gençlik üzerinde açıklanması ise sadece ulusal çalışmalar özelinde değil uluslararası çalışmalar genelinde de araştırılmaya muhtaç gözükmektedir. Mevcut durum sadece gençlerin işsizliği değil aynı zamanda sosyal yoksunluğunu da göstermektedir. Bu durum yoksul gençlerin çevreleriyle, özellikle arkadaşlarıyla olan ilişkilerini etkileyerek kendilerine güven konusunda sorun yaşamalarına neden olmakta ve gençlerin kendilerini utangaç, dışlanmış ve hatta etiketlenmiş olarak hissetmeleri sonucunu doğurmaktadır (Erikli, 2016). Genç yoksulluğunun çoğunluk kökleri çocukluktan gelme yoksulluğa dayanmaktadır (Moore, 2005). Birincisi, bu yaklaşım, gençliğin yaşadığı yoksulluğun genellikle çocuklukta yoksunluk ve ebeveyn yoksulluğuyla bağlantılı olduğunu öne sürmektedir. İkincisi, tıpkı çocukluktaki veya yaşlılıktaki yoksulluk gibi, gençlik dönemindeki yoksullukta da bir bireyin yaşam süreci ve onun ya da ailesinin yaşam süreci boyunca etkileri olabilmektedir (Moore, 2005). Genç yoksulluğunun açıklanmasına dair yaklaşımlar 'nedensel' açıdan konuyu ele alan iki biçimde karşımıza çıkmaktadır. Birinci yaklaşıma göre, ebeveynlerin durumu genç yoksulluğunu arttırıcı bir etki yaratmaktadır. Burada ebeveynlerin durum ile kastedilen, çocuğun tek ebeveyn ile yaşaması ve ebeveynlerinin çalışıp çalışmaması durumudur. İkinci yaklaşıma göre ise, gençler arasında yoksulluk riskini arttıran faktörler işsizlik, düşük ücret ve düşük eğitim seviyesi olarak belirlenmiştir. Ayrıca genç yoksulluğunun bir diğer bilinmezi, aile olmadan yetişen insanlar ya da diğer bir ifadeyle kendi kendine yetişmiş olan dezavantajlı insanlar olmaktadır (Erikli, 2016). Alana dair uluslararası çalışmalar bölgesel istisnalar hariç genel itibarıyla genç yoksulluğunun, genel yoksulluktan ayrılmayarak araştırıldığını göstermektedir. Ulusal çalışmalarda ise genç yoksulluğunun hem literatür hem de toplumsal araştırma çalışmalarında 'genç işsizliği' teması üzerinden analiz edildiği görülmektedir (Giovanis & Özdamar, 2019). Genç yoksulluğunun ölçüm yöntemi, standart yoksulluk ölçümleri kapsamında oluşturulmaktadır. Yoksulluk türleri ve boyutları baz alınarak yapılan ölçümlerde 'gençlik' skalası aile kurumu dolayımında değerlendirilmektedir. Genel yoksulluk ölçümü yönteminde kabul görmüş iki yaklaşım bulunmaktadır. Birinci yaklaşımda karşılanamayan temel ihtiyaçlar doğrudan gözlemlenmekte ve gözlemlenen durum ile normatif durum kıyaslanmaktadır. İkinci yaklaşımda ise hane halkının sahip olduğu kaynaklar temel ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan kaynaklar ile kıyaslanmaktadır (Yaşar & Taşar, 2019). Birinci yaklaşım yoksulluk sorununun boyutunu ölçerken ikinci yaklaşım ise yoksulluğun hem boyutunu hem de yoğunluğunu ölçmektedir. Hane halklarının sahip olduğu kaynakların belirli bir gelir veya tüketim seviyesi ile sınırlandırılması durumunda da yoksulluk sınırı elde edilmektedir (Yaşar & Taşar, 2019). Buradan hareketle genç yoksulluğunun ölçülmesi bireysel açıdan mı yoksa hane halkı tüketimi seviyesinden mi tespit edileceği hususu tartışılır gözükmektedir. Yoksulluk ölçüm metodolojisi ve buna bağlı olarak genç yoksulluğunun ölçüm kriteri hakkında Şenses (2006) şu hatırlatmayı yapmaktadır: "Yoksulluk tanım ve ölçümünde en baştan üzerinde durulması gereken bir nokta, yoksulluk göstergesi olarak salt ekonomik kıstasların mı yoksa bunların ötesinde ve bunlara ek olarak sosyal ve hatta siyasal kıstasların mı dikkate alınacağı sorusuyla ilgilidir" (Şenses, 2006, ss. 62). Yoksulluğu ölçmede en yaygın yol, yaşam düzeyleri yoksulluk sınırının altına düşenlerin oranıdır. Yaşam düzeyi ise genellikle hanehalkının aylık veya yıllık kişi başına tüketim harcamaları olarak tanımlanmaktadır (Erdoğan, 2002). Yoksulluk sınırı, bireylerin minimum alım güçleriyle de ifade edilebilmektedir. Bireylere, ellerine geçen para ne kadar olursa zorlukla geçinebilecekleri şeklinde sorulan sorulara verilen yanıtlar, bireylerin kendi kişisel kararları ile belirledikleri yoksulluk sınırlarını verebilmektedir (Erdoğan, 2002).

İşsizlik ve Genç İşsizliği

İşsizlik kavramı; bir insanın, istemesine rağmen emek gücünü emek piyasasında satamaması durumunu ifade etmektedir (Marshall, 2005). Ek olarak piyasa süreçlerinin başarıyla işlememesinin doğurduğu bir kamusal sorundur. İşsizlik, bilhassa işsiz kalmanın, iş bulamama ile istediği biçimde ve derecede çalışamama (yani, düşük ücretli ve iş güvencesinin olmadığı, kötü işlerde çalışma) arasındaki sınırları ortadan kaldırdığı durumlarda, yoksulluğun ortaya çıkması ve derinleşmesinde başlıca faktörlerden birisi olmaktadır (Marshall, 2005). İşsizliğin farklı yaş gruplarını ya da cinsiyetleri nasıl etkilediği, alt kırılmalar arasındaki faklar ya da benzerlikler genel resmi görmemize yardımcı olmaktadır. Ancak bu resim bize genellikle nasıl ve neden sorusunun yanıtını vermemektedir (Erdoğan, 2020). Bazı araştırmacılara göre işsizlik, kişi ve toplum açısından olmak üzere iki boyutta tanımlamaktadır. Birey açısından işsizlik durumundan bahsetmek için dört unsurun bir arada bulunması gerekmektedir. Buna göre işsizlik, bireyin çalışma yeteneğinde olması, çalışmak istemesi, çalışmaya hazır olması ve son olarak bir işe sahip olmaması durumlarının bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Toplumsal açıdan işsizlik ise işgücü kaynağının üretim dışı kalmasıdır. Bu durum toplum açısından bir kayıp ve israf anlamına gelmektedir (Erikli, 2018). Genç yoksulluğunun temel belirleyicilerinden biri olan genç işsizliği konusunda literatürde henüz tanım birliği bulunmuyor ancak genç işsizliği genellikle "çalışma irade ve iktidarına sahip olan, iş aramasına rağmen cari ücret düzeyinde iş bulamayan 15-24 yaş arası gençleri tanımlamak" amacıyla kullanılmaktadır (Erikli, 2016). Günümüzde gelişmiş ve özellikle gelişmekte olan birçok ülke ekonomisinde genç işsizlik sorununun, öncelikli olarak çözüme kavuşturulması gerekli sosyal bir problem olduğu yapılan birçok araştırmada ortaya koyulmaktadır. Burada genç işsizliği konusunda genel kabul gören eğilimin, gençlerin yetişkin bireylere kıyasla daha çok sosyal risk altında olmalarına, erken kariyer fırsatlarının gençler bakımından düzensiz ve belirsiz bir süreci ortaya koymasına bağlanmaktadır (Karakuş, 2020). İşsizlik problemi Türkiye için öngörülemez biçimde büyümektedir. TÜİK’in yukarıdaki tabloda paylaşmış olduğu bulgulara göre, 2014-2020 yılları arasında genç işsizlik durumu ciddi oranda artış göstermektedir. Özellikle genç kadın işsizlerin 2014 ve sonrası işsizlik rakamları altı yıl içinde 20,4 seviyesinden 30,3 seviyesine ulaşmıştır. Görüldüğü gibi arada 10 puanlık bir fark bulunmaktadır. Bunun yanında genç erkelerin 2014 ve sonrası işsizlik rakamları 16,6 seviyesinden 22,6 seviyesine ulaşmıştır. Burada da görüldüğü gibi 6 puanlık bir fark bulunmaktadır. 2014 istihdam olanakları işgücü olarak erkeklerden yana gözükmektedir. Kadın genç istihdamı ve işgücü dönemin siyasal ve reel politik zeminine dayanarak dışarıda tutulmuştur. Ayrıca devlet politikasının gündelik kazanıma dönük stratejileri mühendislik ve iktisadi alanları daha cazip hale getirmiş ve öğrenci demografisinde erkek ağırlıklı bir görünüm ortaya çıkmıştır. Bu stratejik politikalar hatalı da olsa eleştiri de alsa hâlen devam ettirilmektedir. Son yıllarda dahi genç kadınların iş hayatına girmesinin önünü açabilecek ve istihdam yaratabilecek politika ve gelişmeler kısıtlı durmaktadır. Üniversite mezunu gençlerin öğrenim hayatlarında almış oldukları kredinin geri ödenme getirisi ve üniversite bölüm-kontenjan dengesinin bozulması mezuniyetten sonraki dönemde gençlerin yoksulluk ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Bilindiği üzere Türkiye’de 129 devlet üniversitesi, 78 özel üniversite bulunmaktadır. Bu mevcut üniversitelerden 1 yılda ortalama 800.000 öğrenci mezun olmaktadır (Yök, 2021). Üniversite mezunu gençlerin mezuniyetten sonraki yaşamlarında idealize olmuş düşüncelerin veya beklentilerin reel politik çerçevede düzenlenmesi, istihdam politikaları ve öğretim imkânları doğrultusunda gerçekleşmektedir. Bununla birlikte üniversite sayılarının hızla çoğalması, mezun sayılarının hızla artması, işe giriş önceliği konusunda binlerce gençle rekabet edebilecek düzeyde kendilerini yetiştirmenin öneminin giderek kavranması gençlerin işsizlik kaygılarının daha da fazlasıyla ortaya çıkmasına yol açmaktadır (Dursun & Aytaç, 2009). Genç işsizliğinin nedenlerini araştıran çalışmalar incelendiğinde neoliberal politikaların da etkisiyle beşeri sermaye yaklaşımının üzerinde durulduğu görülmektedir. Bu yaklaşım gençlerin okula devam oranlarının düşük olmasının ve becerilerini geliştirememelerinin genç işsizliğine neden olduğunu vurgulamakta; konuya arz yanlı yaklaşmaktadır. Neo-klasik yaklaşıma göre ise işgücü piyasasındaki katılıklar işsizliğe ve özel olarak da genç işsizliğine neden olmaktadır. Yine son yıllarda üzerinde durulan bir diğer yaklaşım ise uyumsuz eşleşme yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre gençlerin sahip oldukları eğitim ve beceri ile iş gücü piyasasının gereklerinin uyuşmaması sonucunda beceri uyumsuzluğu ortaya çıkmakta; bu durum bir yandan verimsizliğine neden olurken; bir diğer yandan genç işsizliğine neden olmaktadır (Erikli, 2016).

Yöntem

Bu araştırmada nitel araştırma yöntemi ve durum tespitiyle beraber fenomenolojik desen tercih edilmiştir. Nitel araştırma, gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama tekniklerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırma olarak tanımlanmaktadır (Karataş, 2015). Nitel araştırmalarda sayısal verilere ve istatistiklere nicel araştırmalarda olduğu sıkça yer verilmemektedir. Konu bütünlüğünü ve içeriğini detaylandırmak bakımından nitel araştırmalar nicel araştırmalara göre derinlik arz etmektedir. Nitel araştırmalar, toplumsal dünyayı anlamak için toplumsal bağlama vurgu yaparlar. Bir toplumsal eylemin veya bildirinin anlamının, ortaya çıktığı bağlama bağlı olduğunu ileri sürerler (Neuman, 2014). Nitel araştırmacılar sorunları, içerisinde oluşup geliştiği değerler sisteminden soyutlayarak analiz etmemektedir.

Veri Toplama

Bu araştırmada, nitel araştırma yöntemi kapsamında görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşme tekniği, araştırma problemi ekseninde veri toplama amacıyla belli bir disiplin içinde katılımcı birey ile gerçekleştirilen söyleşi ve sohbeti içermektedir (Çoban & Oral, 2020). Araştırmaya birbirinden bağımsız 5 katılımcı dahil olmuştur. Araştırmanın planlama sürecinde Pandemi koşulları göz önünde bulundurularak katılımcılar ile e-görüşme (Yıkmış, 2020) gerçekleştirilmiştir. Ulaşılabilirlik göz önünde bulundurularak Benzeşik ve Kartopu Örneklendirme Modelleri esas alınmıştır. Benzeşik (Homojen) Örneklendirme; küçük ve homojen bir örneklem ele alınarak alt gruplar odak alınmaktadır. Benzeşik örneklemdeki katılımcılar yaş, kültür ve yaşam deneyimleri açısından benzer olacaktır (Çoban & Oral, 2020). Kartopu Örneklendirme de ise araştırmacının problemine ilişkin bilgi kaynağı olabilecek birey ve durumların belirlenmesi vardır (Çoban & Oral, 2020).

Veri Analizi

Araştırmaya dahil olan katılımcılara yarı yapılandırılmış soru formu içinde ‘genç yoksulluğu’ özelinde görüşlerini belirtebilecekleri açık uçlu 5 soru yöneltilmiş ve yazılı biçimde yanıt vermeleri istenmiştir. Araştırma etiği gereği katılımcıların künyeleri gizlenmiş ve her bir katılımcı N (Natural) terimiyle kodlanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde nitel araştırmalarda kullanılan söylem ve içerik analizi teknikleri kullanılmıştır. Söylem analizi, katılımcının konuşma bağlamını ve dilsel anlatımlarını derinlemesine analiz etmektir. İçerik analizi ise birçok türde içeriğin yazılı metne dökülüp derinlemesine ele alınmasını sağlayan tekniktir (Kümbetoğlu, 2020). Katılımcılar ile yapılan görüşmeler edisyon aşamasından geçirilerek analiz edilmiştir. Verilerden hareketle açık ve eksen kodlama yapılarak kategoriler ve temalar oluşturulmuştur. Nitel araştırmalarda veri analizin önemli aşamasını kodlama ve tematik yapı oluşturmaktadır. Kodlama, incelenen verinin nüksesini ölçebilen bir sınıflandırma işlemidir. Araştırmacı okuduğu metindeki kelime, cümle veya pasajları kod olarak kullanabileceği tasniflere indirgemektedir. Genel biçimiyle kodlama, transkripsiyonların oluşturduğu metnin ayırt edilebilir parçalar halinde tanımlanması ve kaydedilmesi olarak tanımlanmaktadır (Kümbetoğlu, 2020).

Bulgular

Araştırmaya dahil olan katılımcılardan 4 erkek ve 1 kadın bulunmaktadır. Katılımcıların yaş ortalaması 25,6 olup 2019-2020 yılları arasında yükseköğretimden mezun oldukları görülmektedir. Katılımcılara yöneltilen sorularda genç yoksulluğunun nedenselliğine vurgu yapan yanıtlar ve öneriler öne çıkmaktadır. Katılımcıların Genç Yoksulluğu üzerine yöneltilen soruya vermiş oldukları yanıtları; "Vardır, çünkü üniversite mezunu olduktan sonra devlete atanma bekliyorsun, devletten atama beklediğimizde KPSS, mülakat, alan bilgisi sınavı ve birçok engel olduğu için devlete atanma biraz zorlaşıyor. Özel sektörde işe girsen maaşınız asgari ücretten düşük. Kendi işinizi kurmaya kalksanız belli bir sermaye istiyor (N1)." "Üniversite mezunu gençlerin iş bulamadığı dönemde vasıfsız gençlerin iş bulması çok daha zordur. Yalnız Türkiye'deki aile yapısı ile genç yoksulluğun yükü ebeveynlere kalmaktadır. Bu yüzden üstü kapalı da olsa bir genç yoksulluğu söz konusudur (N2).” “Düşünceme göre Türkiye’de gençlerin yoksulluğu seçilmiş bir yoksulluktur. İş yapma arzusu, kendini geliştirme isteği olan birine her yerde iş vardır (N3).” “Kesinlikle var olduğunu düşünüyorum. İşsiz olan, üretmeyen, düşünmeyen her genç yoksuldur. Aldığı eğitimin pratik bir iş sahası olmasa bile düşünmüyor ve üretmiyorsa, kendisine kazanç getirecek bir iş oluşturmuyor, ekonomik olarak bağımsız olmak istemiyorsa ve anı yaşıyorsa yoksuldur. Türkiye’de genç işsiz sayısı hayli yüksek olduğuna göre, yoksul oldukları da rahatlıkla söylenebilir. Sistem olarak da gençlere imkân verilmiyorsa yoksul kalırlar. Daha iş sahibi olmadan borç ödemeye başlıyor gençler (N4).” “Türkiye genç nufuslu bir ülke ve yoksulluk başta gençlerde görülüyor diyebilirim. Şu an oranlarda her üç aileden ikisinde sınava zor şartlar altında hazırlanan ve ailesine yük olduğunu düşünen gençler vardır. Aktif nüfus çalışmak için kendi ilgi ve yeteneklerini değil o işin getirisini yani maaşını düşünerek hareket ediyorlar (N5).” Katılımcıların Genç Yoksulluğu ile ilgili görüşlerinden anlaşılmaktadır ki, kolektif düşünce kodları, mezuniyet ve sonrası için emeğin karşılık bulamaması ya da iş sahası anlamında boşa gitmesi; liyakat esaslı düzenden ziyade kayırmacılık üzerine kurulu yapı eleştirisi ve buna bağlı olarak iş bulamamak; hayat standartlarının yükselmesi arzusu ve buna bağlı olarak ihtiyaçların değişmesi; sadece kol gücüne endeksli eğitim anlayışı ve günü kurtarma amaçlı oluşturulan bölümlerin mevcut işsizlik seviyesini yükseltmesi ve ardından sosyal bilimler gibi sözel-teorik müfredatın önemsenmemesi; üniversitelerde verilen eğitimin işlevsizliği ve amaçsız biçimde öğretim uygulaması sonuçları karşımıza çıkmaktadır. Buradan hareketle şu yorum yapılabilir ki, yoksulluk ilk etapta bireyin ya da toplumsal yapının sosyoekonomik özelliği ile ilintili dursa da hiç şüphesiz sosyokültürel yapı da yoksulluğun belirleyici bir faktörü olmaktadır. Avrupa ülkelerine ya da Transatlantik ülkelere kıyasla Türkiye’deki iş ve işgücü klasmanları 1970 ve sonrası dönemdeki neoliberal politikalar etkisinde genişliğini yitirmiş ve gelişim bazlı alanların önemi yitirilmiştir. Döneme endeksli politikaların getirisiyle beraber inşaat, makine ve endüstri ağırlıklı mühendislik alanlarına yönelim ve teşvik destekleri diğer bilimsel alanların arka planda bırakılmasına ve kendi kendine gelişim göstermelerine mecbur bırakıldığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Sosyal bilimlerin doğa bilimlerine göre toplumsal karşılığının olmaması toplumsal düşünce sisteminin sınırlılığını göstermektedir. Hali hazırda son gelişmelere bakılarak her ilde üniversite açılması ve bu gerekçenin üniversiteye erişim sağlayamayan gençler için geçerli olması aynı zamanda birçok disiplin alanının bilimsel sınıflamasının –burada ciddi olarak bilim felsefesi eksikliği yatmaktadır- yapılmadan ana bilim dalı olarak üniversite kontenjanlarına açılması üniversite mezun sayısının önlenemez biçimde artışına ve istihdam talebine yol açtığı anlaşılmaktadır. Üniversite sayısının artış göstermesi fırsat eşitliği olarak açıklansa da yapılan araştırmalar gösteriyor ki fırsat eşitsizliği daha ön plana çıkmaktadır. Nitekim Türkiye’nin ihtiyacı olan ekonomik ve teknolojik gelişmelerin yanında kültürel ve ussal ihtiyaçların dikkate alınmaması problemin derinliğini izah etmektedir. Sorular Temalar Türkiye’deki Yoksulluk Yanlış Yönetim ve Sosyal Eşitsizlik Türkiye’deki İşsizlik Yanlış Yönetim ve Sosyal Buhran Türkiye’deki Genç İşsizliği Mecburi Hayat ve Kültürel Yozlaşmışlık Türkiye’deki Genç Yoksulluğu Haksızlık ve Kültürel Yozlaşmışlık Öneriler Ar-Ge ve Sosyal Reform Görüldüğü gibi katılımcılara yöneltilen 5 soru özelinde vermiş oldukları yanıtlar dolayımında bazı tematik kavramlara ulaşılmıştır. İlk önce Türkiye’deki yoksulluğun genel görünümüne yönelik bir soru yöneltilmiştir. Gelen yanıtlar doğrultusunda katılımcılar var olan yoksulluğun devlet yönetim mekanizmalarının yanlış politika ve tercihleri sonucunda olduğunu ve toplumsal açıdan ülkenin her kesiminin eşit koşullara sahip olmadığını vurgulamışlardır. İkinci soruda mevcut işsizlik durumu sorulduğunda ilk soruya verilen yanıtlar paralelinde yaşam koşulları ve işgücü özdeşleştirmesi yapılarak yönetim mekanizmalarının yanlış politika ve tercihleri sonucunda olduğunu söylemişlerdir. İhtiyaç duyulan işgücüne rağmen istihdam yaratılmamasını eleştirmişlerdir. Genç işsizliğine yönelik üçüncü soruda ve aslında genç yoksulluğu tanımlamalarının vazgeçilmez tarifi olduğu düşünülen soruda gençlerin mezuniyet ve sonrasında kendini geçindirme mücadelesi, eğitim müfredatlarının işlevsiz ve amaçsız olması, üretim ve istihdam olanaklarının kısıtlı olması, gençlerin hayatını idame ettirmek için sigortasız düşük ücretli ve mecburi işlerde çalışmak zorunda kalması anlatılmıştır. Bunun yanında Türkiye'nin sosyokültürel yapısının bu işsizlik girdabında hiçbir sorumluluğu yüklenmemesi, söz gelimi koltuk kapanın koltuğunda keyif çatması gibi durumların gençlerin işsizlik ve yoksulluk tehditleriyle karşı karşıya kalmalarının önünü açmaktadır. En nihayetinde genç yoksulluğu üzerine yöneltilen soruda yukarıda yapılan açıklamalara ek olarak işsizlik eksenindeki genç nüfusunun yoksulluk ile karşı karşıya kalmalarındaki gizli ve fark edilmeyen bir husus; bazen gençlerin yoksulluğu tercih edebilmeleridir. Yani ihtiyaç dışı tüketim, gereksiz lüks yaşam tarzı ve sosyokültürel açıdan sınıf farklılığını ortadan kaldırma eğilimleri gençlerin borç altında kredi çekmesi veya ihtiyaç dışı iken lükse tamah etmeleri yoksulluğun maruz kalınan kısmını değil tercih edilen kısmını oluşturmaktadır. Araştırma bulgularında katılımcılara yöneltilen Öneriler sorusuna istisnasız olarak tüm katılımcıların alana yönelik istihdam olanağı yaratılması ve üretim bazlı sosyoekonomik politikalar geliştirilmesi yönünde açıklama yapmışlardır. Ayrıca toplumsal kimliğin bireyler arası dışlanma ve kayırmacılıktan ötede saygı ve hoşgörü çerçevesinde geliştirilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Bunun yanı sıra milli gelirin herkesçe eşit dağılımı, vergilerdeki gereksiz artışın önlenmesi ve sadece doğa bilimleri ile mühendislik alanlarındaki gençlik projelerinin desteklenmesi değil sosyal bilimler alanındaki gençlik projelerinin de artırılması ve desteklenmesi yönünde öneriler sunulmuştur. Eğitim-Yoksulluk ya da Eğitim-İşsizlik dikotomilerinin eğitimde reform yapılarak çözülebileceği ve eğitim müfredatındaki formel ağırlığın pratik yöntemlerle iyileştirilebileceği vurgusu yapılmıştır.

Sonuç

Yoksulluk hem gelişmiş ülkelerde hem de azgelişmiş ülkelerde son yüz yılda kendisini öne çıkarmaktadır. Batı Avrupa ülkelerindeki kapitalist reform hareketleri dolaysıyla işçi hareketliliğinin artması ve zamanla iş yokluğunun baş göstermesi toplumsal açıdan geçinme gerekliliğinin çalışma olgusu ile özdeş olduğunu göstermiştir. Bu özdeşlik zamanla toplumsal sınıfların ayrışmasını ve tüketim odaklı yapının gelişmesini kolaylaştırmıştı. Tüketim toplumunda üretim endeksinin yokluğu ile gelir dağılımının eşitsizliği bir anda olduğu takdirde yoksulluk kaçınılmaz olarak ekonomik çıkmaza bağlı kalmıştır (Şenses, 2006). Yoksulluğun toplumsal belirleyicileri arasında hiç şüphesiz işsizlik ve üretim eksikliği bulunmaktadır. Yoksulluğun türleri çerçevesinde gençlik üzerine spesifik bir alan oluşmaması genç bireylerin aile eksenli değerlendirildiği gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Bir başka kriterde sosyopolitik açıdan incelendiğinde gençlerin dezavantajlı gruplar içerisinde değerlendirildiği ve gençlere yönelik politikaların bu çerçevede oluşturulduğu görülmektedir (Erikli, 2016). Bundan dolayı gençlik olgusu göz önünde olup ihmâl edilen bir durumdadır. Yapılan çalışmalara bakıldığında Eleftherios Giovanis ve Öznur Özdamar alana yönelik Türkiye’de ilk araştırmalardan birini yapan isimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Giovanis ve Özdamar yapmış oldukları ampirik araştırma sonucu 2006 ile 2015 yılları kıyasla çok boyutlu yoksulluk hem toplam nüfusta hem de genç nüfusta yılda yüzde 2-8 arasında değişen büyük bir azalma gösterdiğini söylemişlerdir. Genç kadınlarda erkeklere kıyasla yoksulluk seviyeleri daha fazla azalırken, kırsal alanlarda yoksulluk devam etmektedir. Ayrıca, Türkiye'nin Doğu kesiminde, İç Anadolu ve Doğu-Batı Karadeniz'in komşu bölgelerine kıyasla yoksulluğun daha fazla azalış gösterdiğini ifade etmişlerdir (Giovanis & Özdamar, 2019). Görüldüğü üzere yapılan araştırmada yoksulluk seviyesinin 2006 yılından 2015 yılına oranla daha azaldığı ve bu durumdan toplumsal kesimlerinde etkilendiği vurgulanmaktadır. Dönemin sosyoekonomik koşulları dikkate alındığında dışarıdan aşırı göç ve düzensiz yerleşimlerin 2006 yılında yokluğu toplumsal yoksulluk için belirleyici olabilmektedir. Öte yandan 2015 yılı ve takip eden senelerde beklenmedik dış göçün etkisi ve yaşanan sosyopolitik krizlerin etkisiyle yoksulluk seviyesinin hem toplam nüfusta hem de genç nüfus özelinde arttığı düşünülmektedir. Bu araştırmaya konu olan genç yoksulluğu olgusu yapılan literatür taraması sonucunda aslında yoksulluk kavramsallaştırmasına dahil edilmediği ve genç işsizliği çalışmalarının bu konunun etrafında dolandığı gerçeğini yansıtmaktadır. Araştırma problematiği çerçevesinde genç yoksulluğunun Türkiye’deki etkileri genç yoksulluğunu açıklamaya çalışan yaklaşımlardan hareketle işsizlik faktörünün etkili olduğu yaklaşımı benimseme gerekliliğini göstermiştir. Bu gereklilik özelinde genç yoksulluğu genç işsizliği perspektifinden ele alınarak konunun aslında işsizlik ile özdeş tutulmaması gerektiği amaçlanmıştır. Yapılan e-görüşmeler neticesinde katılımcıların genç yoksulluğu konusuna bakış açısı gençlerin emeklerinin bir karşılığının olmaması, mezuniyet ve sonrası için kendini geçindirme kaygısı, nepotizm ve kayırmacılık, lüks hayat arzusu ve alınan formel eğitim yapısının işlevsizliği ya da amaçsızlığı sonuçlarını doğurmaktadır. Görüldüğü gibi gençlerin yoksulluk üzerine kaygı taşıdığı husus kendi kendine yetebilme arzusudur. Bu arzunun gerçekliğe dönüştürülebilmesi de hem sosyokültürel yapının değişmesine hem de sosyoekonomik imkânların geliştirilmesine bağlı gözükmektedir. Genç yoksulluğunun ve yoksulluk probleminin giderilmesine yönelik önerilerde katılımcılar; üretim yapılmasını, alana özgü istihdam yaratılmasını, kayırmacılık yapılmamasını, eğitimde reform yapılmasını, gereksiz bölümlerin kontenjan açmamasını ve kendilerinin düşüncelerine saygı gösterilmesini vurgulamışlardır. Güncel olarak yapılan istihdam politikalarına bakıldığında T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı 2021 Ekonomi Eylem Paketi içeriğinde; “(4.1.d.) Yeni gelişen teknolojilerde yurtiçi kabiliyetleri geliştirmek, genç istihdamını teşvik etmek ve küresel rekabet gücü kazanmak için Cumhurbaşkanlığına bağlı Yazılım ve Donanım Endüstrileri Başkanlığı kurulacaktır.” “(5.1.a) İstihdam teşviklerinin etkinlikleri gözden geçirilerek, mevcut teşviklerde mükerrerliğe sebep olan uygulamalar ve birbirini dışlayan verimsiz teşvikler belirlenecek, teşvik sisteminde sadeleştirmeye gidilecektir.” “(5.3.a.) Genç istihdamını artırmak için Genç İstihdam Ulusal Strateji Belgesi hazırlanıp hayata geçirilecektir.” “(5.5.b.) Geleceğin mesleklerinde yeni iş olanaklarını oluşturmaya katkı sağlayacak geçiş destekleri devreye alınacaktır.” maddeleri ve öngörüleri yer almaktadır. Bunun haricinde genç yoksulluğunun giderilmesine yönelik olarak yine AB ortaklı projelerin yaygınlaştırıldığı ve gençlik kültür yapısının geliştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Sonuç olarak, genç yoksulluğu problemi yoksulluk literatürüne yeni geçmiş olmasına rağmen ihmâl edilmiş ve diğer alanlar içerisinde değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu araştırma kapsamında konunun ele alınışı genç yoksulluğunun işsizlikten ziyade kültürel ve sosyopolitik zeminde ele alınmasının gerekliliğine dikkat çekmektir. Nitekim genç yoksulluğunun ortadan kaldırılabilmesi hususu ilk etapta kültürel kodların gençlik üzerindeki negatif etkisinin değiştirilmesi ve genç nüfusun alternatifi olarak hiçbir kesimin öne çıkarılmaması gerektiği önem arz etmektedir. Eğer ki işsizlik ve istihdam boyutundan bakılacak ise, ülkedeki fiziksel ve zihinsel yeterliliği bulunan düzensiz göçmenlerin ulusal işgücü ağı içindeki payı düşürülmelidir. Ucuz işgücü tercihleri veya sigortasız çalışma tercihleri farkında olmadan ülkedeki pazar piyasasının kalitesini düşürmekte ve genç nüfusun kendi hayatını başka ülkelerde idame etmesini zorunlu kılmaktadır.
Kaynakça
Bauman. Z. (1999). Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar. Çev. Ümit Öktem. (1.Baskı). İstanbul: Sarmal Yayınevi. Durkheim, E. (2018). Sosyolojik Yöntemin Kuralları. (Çev. Enver Aytekin). İstanbul: Pozitif Yayınları Dursun, S. & Aytaç, S. (2009). Üniversite Öğrencileri Arasında İşsizlik Kaygısı. Uludağ Üniversitesi İİBF Dergisi, 28 (1), 71-84. Erdoğan, G. (2002). Türkiye'de ve Dünyada Yoksulluk Ölçümleri Üzerine Değerlendirmeler. Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını. Erdoğan, N. (Ed.) (2016). Yoksulluk Halleri. (3. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları. Erikli, S. (2016). Genç Yoksulluğunun Temel Belirleyicileri: Eğitim ve Düzgün İş. Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 18 (1), 283-302. HMB, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Erişim Mayıs 2021, https://www.hmb.gov.tr/ . Marshall, G. (2005). Sosyoloji Sözlüğü. Çev. Osman Akınbay & Derya Kömürcü. (2.Baskı). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. Karakuş, M. (2020). Genç İstihdam Politikaları: Türkiye Ve Avrupa Birliği Uygulamalarının Karşılaştırmalı Analizi.(Yayımlanmamış Doktora Tezi, Kahramanmaraş. Karataş, K. (2015). Genç İşsizliği: Ekonomik, Toplumsal ve Ruhsal Sonuçları. (Yayımlanmamaış Doktora Tezi), Ankara Kümbetoğlu, B. (2020). Nitel Araştırmalarda Analiz. İstanbul: Bağlam Yayıncılık Moore, K. (2005). Thinking about youth poverty through the lenses of chronic poverty, life-course poverty and intergenerational poverty. The University Of Manchester Institute for Development Policy and Management, United Kingdom. Neuman, W.L. (2014). Toplumsal Araştırma Yöntemleri. (7.Baskı). Ankara: Yayınodası Yay. Oral, B. & Çoban, A. (Ed.). (2020). Kuramdan Uygulamaya Eğitimde Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Pegem Akademi. Özdamar, Ö. & Giovanis, E. (2019). Regional Employment Support Programmes and Multidimensional Poverty of Youth in Turkey. Economic Research Forum, Erişim Mayıs 2021, https://erf.org.eg/ . Şentürk, M. (2009). Türkiye'de Yoksulluk Çalışmaları. İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, 18 (1), 205-233. Şenses, F. (2006). Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk. (4.Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları. TDK, "Türk Dil Kurumu Sözlüğü", Erişim Mayıs 2021, https://sozluk.gov.tr/ . Yaşar, S. & Taşar, O. M. (2019). Kavramsal Olarak Yoksulluk ve Türkiye'de Yoksullukla Mücadele Politikalarının Etkileri. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 19 (38), 118-144. Yıkmı, M.S. (2020). Nitel Araştırmalarda E-Görüşme Tekniği. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 22 (1), ss. 183-197. YÖK, Yükseköğretim Kurulu, Erişim Mayıs 2021, https://www.yok.gov.tr/ .
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Emre Bağce- 1 hafta önce

Teşekkür ederim Mustafa Bey, selamlar 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...

Mustafa Atagün- 1 hafta önce

Paylaştıklarınızın tümüne katılıyorum.... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...

Emre Bağce- 2 hafta önce

Teşekkür ederim Barış Bey, var olun. Haklısınız. Um... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Daha Fazlasını Gör