Okuryazar / Yazılar / Türkiye’de Romanlar yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Gürkut Gürsoy
  • Kategori: Toplum, Yaşam
  • Bu yazı Okuryazar’a 7 ay önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 239
5 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen

Türkiye’de Romanlar

Çok bilinmese de Nazi soykırımının başlıca hedeflerinden biri de Romanlardı. 8 Nisan Dünya Romanlar Günü ya da daha bilinen adıyla Uluslararası Roman Günü yaklaşırken Türkiye'de yaşayan Roman Toplumu üzerine kısa bir derleme. Türkiye, etnik ve dini çeşitlilik açısından oldukça geniş bir kimliğe sahiptir. Bu çok kültürlü yapı içinde, azınlıklar yasal anlamda Müslüman olmayan topluluklar (Yunanlar, Ermeniler ve Yahudiler) kültürel, dil özellikleri açısından da farklılık gösterir. Toplumun çoğunluğundan farklılık gösteren gruplardan biri hiç şüphesiz Romanlardır. Bu, farklı topluluklar arasında işbirliği ve anlayış köprüleri kurarken, İkinci Dünya Savaşı sırasında Romanların çektiği silinmez acı ve ıstıraplar konusunda farkındalık yaratmak üzere bir araya gelmemiz için bir fırsattır. Farklılıklara değer verilen ve herkesin insan haklarına saygı duyulan kapsayıcı bir toplum inşa etmek için Romanların tarihi acıları ve manevi güçleri toplumsal hafızaya tam olarak entegre edilmelidir. Günümüzde, modern veya post modern zamanlarda, Romanların çoğunluğu yerleşik bir yaşam sürdürmesine rağmen neredeyse yaşadıkları tüm ülkelerde marjinalleştirilmişlerdir ve ciddi bir ekonomik, kültürel baskı altındadırlar. Romanlar, Nazi Almanya'sı döneminde yüz binlerce kurban vermiş ve Romanya’da olduğu gibi yüzyıllar boyunca köleleştirilmişlerdir. Ne yazık ki, Türkiye’deki Roman nüfusu hakkında kayda değer çok az çalışma bulunmaktadır. Ancak, Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış olmaları, önemli bir kısmının göçebe bir yaşam sürdürmesi, diğerlerinin şehirlerin kenar mahallelerinde toplanmış olmaları, toplumda Romanlara karşı ötekileştirici önyargılar ve sosyo-ekonomik yaşam koşulları, kendi başına araştırma ve çalışma konularıdır. Türkiye’de son dönemde Trakya Üniversitesi öncülüğünde Roman veya Çingene olarak tanımlanan grup üzerindeki akademik çalışmaların ve özellikle saha araştırmalarının sayısında bir artış olmuştur. Fakat bu araştırmalardan erişime açık olanları incelediğimizde başlıklardan içeriğe çok ciddi bir ötekileştirme terminolojisinin hakim olduğu gerçeği görülmektedir. Roman veya Çingene denildiğinde, akla Yeşilçam sineması ya da TV dizilerinin yarattığı renkli, neşeli, hayatın belli ritüellere bağlı olduğu, son derece zorlu yaşam koşullarına rağmen topluluğun mutlu olduğu, cilt rengi ve kıyafetleri farklı olan bir toplum imajı gelir. Başka bir deyişle, Romanlar, “fiziksel görünüm ve yaşam tarzı ile diğer milletlerden farklı bir topluluk olarak karakterize edilirler.” Bu toplum, doğayla iç içe yaşamaya alışkın olan bir toplum olup, bir şehirde yaşayanlar için sedanter, kentleşmiş bir topluluk profilinin çizilmesi, bazıları için mümkün olabilir, ancak Türk romancısı Ahmet Haşim’in “doğaya en yakın insan şekli” olarak tanımladığı bu insanlar için mümkün değildir. Türkiye’de Roman toplumu eğitim, sağlık ve çalışma hayatının dışına itilmiştir. Yaşam alanlarının olağanüstü kötü fiziksel koşulları ve ciddi ekonomik sorunlar nedeniyle kimsenin yapmak istemediği işleri yapmaya mecbur bırakılmışlardır. Sedanter yaşam tarzı sürdükleri gibi bir sunum elbette gerçeklikten uzaktır. Sedanter yaşam* fiziksel aktivitenin hiç olmadığı ya da düzensiz olduğu bir yaşam tarzıdır. Sedanter yaşam tarzı yaşayan bir kişi halk dilinde sersem ya da tembel olarak bilinir. Yaygın olarak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bulunurlar. Sedanterlerin güçlü fiziksel aktiviteleri çok azdır veya hiç yoktur. Oysa Türkiye’de Romanlar böyle bir yaşamı ancak televizyon dizilerinde karakterize edilen sanal Roman karakterleri izlerken görebilirler. Tarihsel yolculuklarına baktığımızda Romanlar, kendi geleneklerine ve kültürlerine oldukça bağlı bir halktır. Her anlamda benzersiz bir toplumdurlar. Türkiye’de dışlanma, nefret söylemi, marjinalleştirme veya damgalanma hedefi olan bir etnik topluluk olarak değerlendirilmeleri normaldir. Ancak, Roman veya Çingene olarak adlandırılan topluluklar için tanım meselesi, grup içinden veya dışından yapılan tanımların ötesine geçer ve karmaşıktır. Daha doğrusu, sadece bir Roman veya Çingene olup olmadıklarıyla ilgili bir sorun değildir. Türkiye’deki Romanlar için, çok az istisna dışında, ciddi örgütlenme deneyimi yoktur (dernekler, vakıflar veya diğer kuruluşlar oluşturma). Çoğu zaman, yerel halkın önyargıları, stereotip negatif fikirler ve sosyal uyumu teşvik etmek için herhangi bir siyasi çabanın olmaması, bir halkın asimilasyonunun (isteğe bağlı veya istenmeyen) nedenidir. * Sedanter yaşam: Dünya Sağlık Örgütü'ne göre hareketsiz yaşam tarzı.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Gürkut Gürsoy imzasında diyor ki;

Gürkut Gürsoy

Gürkut Gürsoy'ın Profili Gürkut Gürsoy'ın Tüm Yazıları

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Mustafa Atagün- 7 saat önce

Demokrasinin yerleştiği ülkelerde, yöneticileri ger... Kimlerin Yönetmesi İçin Oylama...

Emre Bağce- 2 hafta önce

Teşekkür ederim Mustafa Bey, selamlar 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...

Mustafa Atagün- 2 hafta önce

Paylaştıklarınızın tümüne katılıyorum.... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Daha Fazlasını Gör