- Yazar: Refika Özgür
- Kategori: Eğitim, Deneme
- Bu yazı Okuryazar’a 3 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 542
Türkiye'deki Üniversiteler Neden Dünya Sıralamalarında Bu Kadar Berbat?
Üniversiteler 2021-2022 eğitim öğretim yılına 13 eylül itibariyle başladılar. Bu açılış bir çok sorunu ve tartışmayı beraberinde getirdi. Bugünkü yazımda bu güncel tartışmalardan ziyade çok fazla dile getirilmeyen getirilse bile üzerinde çok düşünülmeyen bir konu olan Türkiye’deki üniversitelerin dünya sıralamaları ve neden bu kadar geride yeraldıkları konusu olacak.
Times Higher Education College 2021 sıralama listesine baktığımızda Türkiye’den ilk 500’de 2 tane (Çankaya Üniversitesi ve Koç Üniversitesi), ilk 600’de 2 tane (Hacettepe ve Sabancı Üniversiteleri), 700- 800 arasında 3 tane (Boğaziçi, Bilkent, Özyeğin), 800-1000 arasında da 3 tane (İTÜ, İstanbul, ve ODTÜ) üniversite olduğunu görüyoruz.
Peki bu sıralamalar neye göre yapılıyor? Times Higher Education College web sayfasında belirtilen tablo, bir kurumun dört alandaki performansını ölçen (yani öğretim, araştırma, bilgi aktarımı ve uluslararası görünümünü ölçen) dikkatle kalibre edilmiş 13 performans göstergesine dayanmakta. Araştırma metodolojisi üzerinde bu yazımda durmayacağım.
18 yıllık eğitim hayatımdan (8 yıl ilkokul, 1 yıl hazırlık ve 3 yıl lise, 4 yıl lisans, 1 yıl yüksek lisans 1 yıl doktora hazırlık) sonra azda olsa tecrübelerime dayanarak neden üniversitelerimiz bu kadar geride konusunda birşeyler söyleyebileceğimi düşünüyorum.
Bana göre bunun 3 temel nedeni var:
1) Üniversite bünyesinde yeralan araştırma görevlileri, okutman, dr öğretim görevlileri, profesörler, yrd doç vb. yetersiz oluşu,
2) Üniversite bütçelerinin araştırma için yetersiz oluşu,
3) Toplumun üniversitelere bakış felsefesinin yanlış oluşu.
İlk ve benim için en önemli olan madde de üniversite bünyesinde çalışan kişilerin yetersiz olduğunu belirtiyorum. Yetersiz olduklarını söylememin nedeni ise yazdıkları bilimsel makalelerle, sunumlarla, konferanslarla yeterli olsalardı üniversitelerinin dünya sıralamasındaki yerleri bu kadar kötü olmazdı. Ortada gözle görülen bir gerçek var. O da maalesef bilimsel çalışmamızın az olması ve bu durumun da üniversitelerin puanlarını düşürmesi.
Peki neden bu kişiler bilimsel çalışma yapamıyor dersek bunun bir çok nedeni var. İlki nasıl yapılması gerektiğini bilmiyorlar. Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim. Ne lisansta ne yükseklisans ne de doktorada öğrencilere tam olarak nasıl tez yazılacağı ya da nasıl billimsel makale yazılacağı anlatılamıyor. Bu da kişilerin bilmemesinden kaynaklanıyor. Yetersiz olmalarının bir diğer nedeni bilimsel makaleleri ve kitapları okuyabilecek yeterlilikte yabancı dil bilmemeleri. Günümüzde maalesef bilim dili İngilizce ve biz “I go, You go” dan ileri gidemiyoruz. Bu yüzden de akademisyenlerimiz güncel yayınlanan makaleleri takip edip anlayamıyor. Bu kişileri yetersiz yapan bir diğer neden liyakat esasına dayalı olarak seçilmemeleri. TDK’ya göre herhangi bir işte yetenekli uygun ve elverişli olmak liyakat sahibi anlamına gelmekte. Yükseklisansımı Bournemouth Üniversitesinde lisansta okuduğum bölümden farklı bir alanda yapmıştım. O zamanlar hem dekan olan hem de bölümümüzün başkanı ve dersimize giren bir profesörden randevu alıp doktora için danışmaya gitmiştim. Akademisyon olmak istiyorum dediğimde, hoca bana direk “senin bilimsel çalışman yok. Seni üniversitemize alamayız. Almamız için bilimsel çalışmanın olması gerek” demişti. Fakat Türkiye’de bazı alımlara baktığımızda Rektör zorla kızını fakülteye sokmaya çalıştığını görebiliyoruz. Hatta bazıları tüm sülalesini kadroya aldırıyor. Sorulduğunda liyakat esasına göre alındıkları dile getiriliyor.
İkinci madde üniversite bütçelerinin bilimsel araştırmalar için yetersizliğini dile getiriliyorum. Bütçelerin yetersiz olmasından dolayı laboratuvarlarda çalışmalar sınırlanıyor. Bu da bilimsel araştırma yapma, bilimsel makale yazma durumumuzu etkiliyor.
En sonuncu madde de toplumun üniversitelere bakış felsefesinin yanlışlığı üzerinde durmak istiyorum. Toplumumuzda üniversite bitirince sanki bütün kapılar açılacakmış, iş imkanları yağacakmış gibi bir anlayış var. Bir arkadaşım üniversitelere işkur gözüyle bakıldığını dile getirmişti. Halbuki üniversiteler kişileri meslek sahibi yapmaz (Meslek yüksek okullarındakı bazı bölümler hariç). Kişiler sadece o alanda eğitim aldıklarını belirten diploma sahibi olurlar. Hukuk fakültesini bitiren kişi nasıl diplomasını aldığı an avukat olamıyorsa, eğitim fakültesini bitiren kişide hemen öğretmen ünvanını elde edemiyor. Aileler çocuklarının hemen iş bulamadığını, zorlandığını görüyorlar. Böyle olunca da üniversitede okuma itibarsızlaştırılıyor değersizleştiriliyor. Yapılan çalışmaların, araştırmaların çok da bir önemi olmuyor.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Bu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Emircan ERDAL- 1 gün önce
Kaleminize sağlık Başlangıçlar ve Sonları
Neslihan- 1 hafta önce
Bu güzel yazı için teşekkür ederim. 🌸 Karamsarlığın Gölgesinde: Kendi...
Emre Bağce- 2 hafta önce
Teşekkür ederim abi, çok yaşayın. Huzur ve esenlik... Karamsarlığın Gölgesinde: Kendi...