- Yazar: Emre Bağce
- Kategori: Eğitim, Bilim
- Bu yazı Okuryazar’a 2 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 485
YÖK üyeleri ve rektörler neden kura ile belirlenmeli?
Bu yazı ilk olarak 2012 yılında yayımlanmıştı. O vakitler bugünden farklı bir sistem vardı ve bir değişiklik yapılması gündemdeydi. Ben de o zaman, "Daha iyi bir üniversite sistemi nasıl kurulabilir?" sorusuna cevap mahiyetinde kendi bakışımı paylaşmak istemiştim. O yazıyı hiç değiştirmeden aşağıda paylaşıyorum. İster eğitim sistemi olsun, ister seçim sistemi, ister sağlık sistemi olsun... Toplum olarak kendi kurumlarımızı ve meselelerimizi kamusal müzakere zemininde, birbirimizi kırmadan, medenice konuşmanın ve dinlemenin her zaman herkes için büyük faydasının olacağını düşünmüşümdür.
Başta bilim insanları, akademisyenler olmak üzere, tüm ülke insanının memleket meseleleri üzerine fikir yürüttüğü, öneriler geliştirdiği bir ortama ihtiyacımız var. Belki bundan çok daha öncelikli olarak insanların birbirini dinlediği bir zemine... Bu ise hiç kuşkusuz herkesin menfaatine olur.
İşte 10 yıl önce, özellikle görece denkler arasında görevlendirmede en demokratik ve ahlaklı yöntem olarak kurayı önerdiğim yazı. Yıllar nasıl da geçiyor değil mi? Ben bugün de kura yönteminin en demokratik ve ahlaki yöntem olduğunu düşünüyorum. Bunu, belediye meclisleri ve meslek örgütleri dahil her türlü temsil mekanizmasına da uygulayabilirsiniz...
Toplumumuzun, neredeyse yüzlerce yıldır yaşadığı meseleler karşısında biraz daha zihin yorduğu, üretilen fikir ve önerilere ise az da olsa itibar gösterdiği ortamlar dileğiyle...
***
YÖK Kanunu değişiyor. YÖK'ün adı Yüksek Öğretim Kurulu idi, şimdiki taslakta başına 'Türkiye' konarak 'Türkiye Yükseköğretim Kurulu' denmiş. YÖK olmuş TYK... Yenilik herkese göre değişebilir fakat, esasen bu gönlü rahatlatacak, ferahlatacak bir yenilik değil. Kaldı ki, YÖK'te 21 Genel kurul üyesi vardı. Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve YÖK Genel Kurulu'nun kendisi Genel Kurul'a 7'şer kişi seçiyordu. Yeni (!) YÖK kanun taslağında da Genel Kurul 21 kişi. Bu 21 kişinin Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Rektörler Kurulu tarafından ve bir kısmının da siyasi parti paylarına göre TBMM tarafından seçilmesi tasarlanmış. YÖK Genel Kurulunda üyelerin partilerin ağırlığınca yer alacağı anlamına geliyor bu.
Demokrasiyi seçimle ve siyasi partilerle özdeşleştiren bir ülkede böyle bir durumun demokrasiye uygun olduğunu düşünenler ve savunanlar bile olabilir. İçinde bulunduğumuz hali, ahvali göstermesi bakımından manidar.
Bir yurttaş ve akademisyen olarak Genel Kurul'un oluşumuna ilişkin önerim şudur: Yükseköğretim Genel Kurulu Türkiye'deki tüm öğretim üyeleri arasından kura ile oluşsun. Bu yöntem hiç kuşkusuz en demokratik yöntemdir. Kaldı ki, hiçbir şekilde öğretim üyeleri arasında veya toplum kesimleri arasında kısır çekişmelere ve çatışmalara yol açmayacak bir yöntemdir.
Yeni YÖK kanun taslağında Yürütme Kurulu üyelikleri de yine diğer kurumlar ve partilerin ağırlıklarınca paylaşılmış... Demokrasi adına bir kurumu partiler arasında pay etmek yerine, kurumu demokratikleştirmek daha makul olmaz mı? Bir akademisyen olarak önerim: Yürütme Kurulu YÖK Genel Kurulundan bağımsız olarak yine tüm öğretim üyeleri arasından kura ile seçilmelidir.
Mütevelli Heyetlerin adı yeni YÖK taslağında olmuş Üniversite Konseyi... Büyük buluş doğrusu. Bir de, en çok vergi verenlerin, vergi rekortmenlerinin üniversiteleri yönetmesi öngörülüyor. Fakat vergi rekortmenlerinin bu ülkede her zaman saygıyla anılmadığını da hatırlamakta yarar var. Öyle bir durumda üniversitelerin öğretim elemanlarıyla, öğrencileriyle ve çalışanlarıyla ne durumlara düşürülmüş olacağı hesaba katılmalıdır.
Mütevelli Heyeti yani Üniversite Konseyi olmayan üniversitelerde "Rektör Adayını Belirleme Komisyonu" adı altında bir şey kuruluyor, bu kurul bir takım karmaşık hesaplar sonucunda 3 kişiyi cumhurbaşkanına sunuyor. Cumhurbaşkanı da bu üç kişi arasından rektörü atıyor. Vakıf üniversiteleri ile özel üniversitelerde rektör, üniversite mütevelli heyeti tarafından yapılan teklif üzerine YÖK Kurulu tarafından atanıyor. Bu yöntemlerin demokratik bir nitelik taşıdığı, kurumları saygın hale getirecek düzenlemeler olduğu söylenebilir mi?
Bir yurttaş ve akademisyen olarak rektör seçimi ile ilgili önerim şudur:
Rektörler Türkiye'deki tüm profesörler arasından kayıtsız şartsız kura ile seçilmelidir. Ve iki-üç değil, bir dönem görev yapmalıdır.
Adalet, liyakat, eşitlik, hukukun üstünlüğü, toplumsal meşruiyet deniyorsa kanunlar ayrıntılara boğulmamalıdır. Şimdiki TYK yani yeni YÖK kanunu taslağında olduğu gibi, bir yerlerde çokça koşul sayılıyorsa, bunun orada işleri ayrıntıya boğarak kimilerinin kolayca elenmesi, bazılarının da tercih edilmesi için kullanılmasına yol açabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü çoğu zaman çok koşul liyakatin değil, liyakatsizliğin yaygınlaşması için ciddi bir zemin oluşturabilir. Kaliteyi değil kalitesizliği koruyup kollar, patronaj ilişkilerini geliştirir.
Bir ülkede hak, hukuk, adalet, liyakat, esenlik isteniyorsa, mümkün olduğunca işlerde "kura" gibi sade ve demokratik bir yola başvurulsun. Bu yöntem her türlü kurulun oluşumunda olduğu kadar, rektörlerin seçilmesi için de geçerlidir. Ve sağlıklı işleyen bir üniversite sisteminin kurulabilmesi için gereklidir de.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Emre Bağce imzasında diyor ki;
Hayata umutla bak.
Emre Bağce'nin Profili Emre Bağce'nin Tüm YazılarıBu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Mustafa Atagün- 17 saat önce
Demokrasinin yerleştiği ülkelerde, yöneticileri ger... Kimlerin Yönetmesi İçin Oylama...
Emre Bağce- 2 hafta önce
Teşekkür ederim Mustafa Bey, selamlar 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...
Mustafa Atagün- 2 hafta önce
Paylaştıklarınızın tümüne katılıyorum.... 2028 Cumhurbaşkanı Seçimleri iç...