- Yazar: Remzi Varol
- Kategori: Toplum, Deneme
- Bu yazı Okuryazar’a 1 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 240
“Cevizin yaprağı dal arasında” türküsü yorumum
Cevizin yaprağı dal arasında
Güzeli severler bağ arasında
Üç beş güzel bir araya gelmişler
Benim sevdiceğim yok arasında
Evlerinin önü bahçelik bağlık
Ne güzel işlemiş eline sağlık (koluna sağlık)
Yâr bana yollamış bir beyaz yağlık
Boynuna dolasın eğlensin diye (aldansın diye)
Evlerinin önü zerdali dalı
Pencereden gördüm kınalı eli (o nazlı yâri)
Benim sevdiceğim tomurcuk (domurcak) gülü
Sensiz lokmaları yiyemez oldum (yutamaz oldum)
Sensiz odalara giremez oldum (yatamaz oldum)
Türküde esas olan müzik ve söz uyumudur. Bir olay, bir sevda bu kadar mı güzel anlatılır? Bir karlı, soğuk şubat ayında türküyü dinlerken yaz aylarının sarı sıcağında ceviz ağacının serinliğini hissetmemek imkânsız gibi geldi bana. Güzelin, güzel olanın nerelerde ve nasıl sevildiklerini de tahayyül etmenin çok zor olmayacağı açıktır.
Yârinin işleyip gönderdiği yağlık ayrı bir güzellik olsa gerek. O kadar nazik ki sevdiğine yağlığı işleyip gönderdiği için "eline sağlık" diyerek alicenaplığını, sevdiğine ince ince naz ve sevgi katreleri göndermeyi de ihmal etmiyor değil mi? Yağlık aslında büyükçe mendildir. Anadolu’da özellikle köyde yaşayanlar günlük işlerini gördükleri esnada, tarla ekin işlerini yaparken boyunlarına bağladıkları koruyucu bir aksesuardır. Genellikle erkekler tarafından kullanılan yağlık önemli bir basit giysi aksesuarıdır. Giyilen gömleğin yakasını korumak görevi yanında toz toprakla uğraşımı esnasında boyundan içeriye girmesini engellemek gibi başka görevi de vardır. Bu gerçekliğin yanı sıra yağlık sanki yârin boynuna sardığı kolları gibidir. Erkek yârinin oya ve nakış işleyerek süsleyip kendisine hediye gelen yağlığı boynuna sararak güya yârinin kollarını gün boyu boynunda hissederek oyalanmasını sağladığını düşünmektedir. Yârin kokusu bu yağlıkta her nefes almada derinden hissedilebilmektedir. Bu ne büyük bir devlettir sevgililer için. Sevgiliden gelen küçük bir hediye dünyalara değer, tüm evereni kapsayan büyüklüktedir seven ve sevilenler için.
Yârin evinin önündeki "zerdali" ağacı pıtrak pıtrak çiçek açar ve bu çiçekler yârin ay parçası yüzüne benzemektedir. Bu zerdalinin dalı yârin koluna benzemektedir. Dalların arasından yârin sütbeyazı ellerini görmek de mümkündür. Kınalı eller kar üzerine serpilmiş bal veya pekmez şerbetine benzemektedir. O ne hoş bir görüntü ne kadar güzel bir manzaradır ki insanı mest etmektedir. O kınalı eller görülesi, o kınalı eller sevilesi, o eller öpülesidir. O eller yâri tomurcuk gül mesabesine çıkarmaktadır. Tomurcuk gül henüz açmamış, sevgiyi henüz tamamen tüketmemiş, sevginin en yüksek noktaya eriştiği dönemin bir göstergesidir.
Yâr olmadan odalara girilip yatılamaz ki. Yâr sız olmak adeta öksüz olmak gibidir, yürek yakar, yürek dağlar, insanı adeta yakar kavurur. Buna hangi yürek dayanır? O nedenle odalara girip yatmak mümkün olmamaktadır. Hayatın bir parçası, canlı olmanın ve canlılığın devamı için gerekli olan yeme ve içme bile yâr olmadan çok yavan, çok anlamsız gelmektedir sevenler için.
Bazı türküler vardır ki sözleri ve melodileri ile gönüllere taht kurar, gönülleri ve kalpleri ısıtır ve insanı insan yapan değerleri gündeme getirir. Kısa ama o kadar da anlamlı cümleler, kelime öbekleri ile anlatılmak istenen hemencecik kalbe giden yolu kolayca bulur ve gönüllere doluverir. Benzetmeler, tabiatla iç içe olmalar insanı, insan olanı mest eder. Türküleri, türkülerimizi bir de bunları düşünerek dinlemek ayrıcalık olsa gerek.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...